13.BOLUM(İş yemeği)

4.6K 154 96
                                        

Göz kapaklarım, yeni uyanmış olmanın ağırlığıyla hâlâ inadına kapanmaya çalışıyordu. Odam yarı karanlıktı ama perdelerin arasından sızan ışık, sabah olduğunu inkar edemeyeceğim kadar belirgindi. Başımı yastıktan kaldırdım, bir süre tavanın köşesine odaklandım. Gözüm, tavandaki küçük çatlağa takıldı. Oradaydı işte. Sessizce, kimseye çaktırmadan büyüyen bir sır gibi.

Derin bir nefes alıp yataktan kalktım. Tişörtümün eteği dizime kadar sarkıyordu, çıplak ayaklarımın zemine değmesiyle birlikte ürperdim. Banyoya geçtim, yüzümü soğuk suyla yıkarken aynada kendime baktım. Bu sabah daha yorgun görünüyordum. Belki de gece boyu düşündüklerim yüzünden. Belki de düşündüğümü bile fark etmeden dolup taşan bir şeyler vardı içimde.

Mutfaktan kahve kokusu geliyordu. Sırf o kokuya uyanmaya razı olabilirdim. Salona geçtiğimde Alex kahve makinesinin başındaydı. Üzerinde gri bir tişört, altında siyah eşofman vardı. Saçları dağınıktı ama hâlâ o "ben buradayım" havasını üzerinde taşıyordu.

"Sabahın köründe bu kadar ciddiye gerek yoktu," dedim, uykulu bir sesle.

Bana dönüp kısa bir bakış attı. "Kahve ciddi bir iştir."

Kafamı iki yana sallayıp kanepeye oturdum. Birkaç saniye sonra elime bir kahve kupası tutuşturdu. Şaşırmadım. Garip bir şekilde beni düşündüğünü fark ettiğimde içimde hafif bir sızı oldu. Hoş bir sızı. Tehlikeli.

Sessizlik güzeldi. Televizyon açıktı ama sesi kısıktı. Camdan dışarı bakıyordum; şehir yavaş yavaş uyanıyor, her zamanki kaosuna hazırlanıyordu.

"Bugün dışarı çıkalım mı?" dedim birden, fincanı elimde çevirerek. "Alışverişe falan gideriz. Kendime bir şeyler almak istiyorum."

Alex başını kaldırmadan, "Hangi vesileyle?" diye sordu.

Omuz silktim. "Bazen insanın kendini iyi hissetmek için yeni bir kıyafete ihtiyacı olur."

Bir süre bir şey demedi. Sonra başını kaldırdı, göz göze geldik.

"Bu akşam için bir davet var. Daha doğrusu... önemli bir akşam yemeği. İkimiz gideceğiz."

Bir an duraksadım. "Biz?"

"Evet. Tanıştırmam gereken insanlar var."

Boğazımdan geçen kahve yavaşladı. Yutkundum. O ana kadar sıradan bir gün gibi başlamıştı ama şimdi her şeyin rengi değişmişti.

"Bunu yeni mi uydurdun, yoksa beni hazırlıksız yakalamaktan mı hoşlanıyorsun?"

"Gerçekler her zaman hazırlıksız yakalar Nil."

Gülümsedi. Sinir bozucu şekilde haklıydı. Ama bu kez oyun alanı onunki değildi sadece.

Alışverişe çıktığımızda kafamda onlarca şey dönüyordu. Hangi elbiseyi giymeliyim, ne giymemem gerekiyor, nasıl görünmeliyim... Ama en çok da "neden ben?" sorusu dönüyordu içimde.

Butik mağazalardan birine girdiğimizde Alex kolunu bağlayıp kapıda bekleyen tipik bir adam gibi davranıyordu. Ama arada gözlerini üzerime diktiğini yakalıyordum. O kadar alışmıştım ki bu bakışlara, bazen onun bile fark ettiğinden fazla etkileniyordum.

Siyah bir elbiseyi aynada üzerimde çevirirken Alex'e döndüm. "Sence fazla mı klasik?"

Bana baktı, gözleri birkaç saniyeliğine üstümde dolaştı. "Senin gibi birinin üstünde klasik bile farklı duruyor."

Sanki kalbimin bir köşesine yumuşak bir darbe indi. Bir şey söylemedim. Sadece diğer elbiseyi denemek için içeri girdim.

Sonunda kararımı verdim. Uzun, zarif ama güçlü bir hava veren elbiseyi aldım. Yanına topuklu ayakkabılar, sade ama şık takılar... Her şey tamamdı. Geriye sadece hazırlanmak kalmıştı.

RUS MAFYASİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin