16| Cennetin nehirleri.
"Yüreğim ağladı."
...
Odasında silik silik gördüğü kareleri ardında bırakarak banyoya doğru ilerlemeye başladı. Ne diye gidiyordu ne yapacaktı kendisi bile bilmiyordu. Bir şey vardı, yapması gereken, yapacağı bir şey vardı ancak neydi o şey.
Banyonun kapısını yavaşça araladı ve içeri girdi. Aradığı bir şey vardı, alması gereken bir şey vardı ancak neydi o.
Suretindeki tebessüm ile etrafına bakındı. Unutmuş muydu yoksa. Banyoda ne arıyor olabilirdi.
Ne yapacağını bilemez halde usulca yere çöktü. Peki ya şimdi neydi amacı. Suretindeki tebessümle girdiği banyoda aradığı şeyi bulamamış ve şimdi ise yere çökmüş öylece etrafına bakınıyordu.
Gözleri dolaplarda gezindi, sonra tavana baktı bir süre, hatırlamaya çalıştı; ne için gelmişti buraya. Gözleri tavandan aşağı indi ve küvette durdu. İşte o an, gözleri küvete değdiği o an suretindeki tebessüm soldu ve öylece kalakaldı.
Ayaklarını gördüğü bedenin üzerinde yavaşça gezdirdi gözlerini ve suretinde durdurdu. O an çehresi buruştu, gözleri kısılarak buğulandı ve sağ gözünden aşağı bir damla yaş süzüldü. Dudakları titredi ve nefesi kesildi.
Gördüğü bedenin bileklerinden aşağı doğru süzülen kanı fark ettiğinde dudakları arasından bir hıçkırık firar etti ve eli dudaklarını buldu. Gözlerini yumdu görmemek adına ancak gördüğü beden zift gibi yapışmıştı sanki gözlerine, gözlerini kapattığı halde gözlerinin önündeydi sanki.
Eli göğsünü buldu ve sıkıca kavradı, vurmaya başladı nefes almak adına. Sanki göğsü dağlanmıştı da acı içinde kıvranıyordu. Solukları yetersiz kalmaya başladığında dudaklarını araladı, derin derin soluklar çekmeye başladı içine lakin olmadı. Solukları birbir boğazına dizildi ve nefesini daha çok kesti, aldığı soluklarda boğuldu da ruhu duymadı. Ölüm böyle miydi, böyle nefes kesici, böyle cennet sanılan ancak cehennemin ta kendisi olan? Ölüme yaklaşmak böyle mi hissettiriyordu, kendi ölümünü görmek?
Tek nefese bile muhtaç kalmışken ciğerlerine hava doldurmaya çalışıyordu ancak aldığı soluklar ciğerlerinde sıkışarak nefesini kesiyordu. Göğsüne vuran eli öyle kuvvetliydi ki canı acıyordu ancak farkında bile değildi. Ölümün içinde nefesini kesen bir ölüm vardı.
Bir anda sık solukları arasında doğruldu ve titreyerek göğsüne vurmaya devam eden eli, eliyle kavrayarak ona sıkıca sarılan bedene sokuldu. Sık solukları arasında doğru olanı bulup nefes almak öyle zordu ki onun için, ne yapacağını şaşırmış, gözlerini sıkıca yumarak okyanus kokusuna sığınmıştı.
"Şhh, geçti güzel gözlüm." Gözyaşı dökmeden ağlamak böyle miydi, yalnızca dudaklardan dışarı dökülen hıçkırıklar mıydı insanı avutan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Papatya Bahçeleri• YoonMin
Fanfic"Papatya kokulu çocuğun, elleri neden kan kokuyor?" "Saçlarımı okşadığınız zaman öğreneceksiniz majesteleri." - 28052023-13092023