...Odanın kapısını açıp kendimi direk içeri attım. Ardından yatağa doğru yürüyüp kendimi yüz üstü yatağın üstüne attım ve yüzümü yatağa bastırıp yumruklamaya başladım.
"Ahhhh" diye hırladım. "Kahretsin neden bana güvenmiyorsun Korel, neden?"
Ardından kendimi sırt üstü çevirip ellerimi karnimin üzerinde birleştirip boş tavanı izlemeye başladım.
Bir yolum yoktu, gidecek bir yolum kalmamıştı. Beni en dipsiz kuyuda bulmuştu. O gün kurtulacağım hiç aklıma gelmemişti. Daha doğrusu kurtulacağıma dair herhangi bir inancım yoktu. Ama kurtulmuştum, Korel kurtarmıştı. Sebebini bilmediğim bir şekilde belki bir amaç için, belkide koz olarak kullanmak için ya da gerçekten sevdiği içindi.
Seviyor muydu gerçekten?
Bazen ben bile bilmiyordum. Benim burda ne işim var. Neden bu evdeyim, gidecek bir yerin mi yok? Gidecek bir yerim yok! Herşeyimi kaybetmiştim ama herşeyi mi? Elimde kalan tek şey vardı oda aşık olduğum adam. Onu bir gün kaybetme korkusu beni bitiriyordu. Ve sanki Korel'i yavaş yavaş kaybediyordum. Ve ben bundan ölümüne korkuyordum. Ben Korel'i kaybetmekten ölümüne korkuyordum. Ne olur beni bırakma Korel, yalnızlığımla bir daha boğuşmak istemiyorum.
Hep benimle kal Korel, hep benim ol Korel, hep bende kal Korel hep sende kalayım Korel...
Kulağımın içine giren gözyaşım ile bulanıklaşan duvar yavaş yavaş gözümde netleşmeye başlamıştı. Ağlamıştım, ve yine sessiz sedasız...
Başımı yana çevirip yatağın köşesine dalacagim sırada gözüme yatağın üstünde duran tişört ilişti. Hemen kolumu uzatıp tişörtü alıp burnuma götürüp derin bir iç çekerek koklamaya başladım.
Kokusu bana yaşadığımı hissetiriyordu. Kokusu sanki ölü bir kalbi canlandırıyordu. Kokusu bana varlığımı hatırlatıyordu.
"Vardım, onun kokusunda vardım ben ve bu ölümle eşdeğerdi.."
♠️
Herşeye rağmen yine dimdik durabilirdim. Hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdim. Git derse gidecektim, kal derse kalacaktım. Birisinin sürekli beni yöntemesine alışkındım. Küçüklüğümden beri bu böyleydi. Herkes beni isteği yere gönderir istediği isteği şeyi yaptırıp istediği yerde bırakır giderdi.
Gerçekten git dediğinde gidebilecek mıydım, evet birinin yönetmenine alışıktım ama Korel'i gerçekten bırakıp gidebilecek mıydım? Onsuz yapabilecek miydim? Kısa sürede ne çok şey katmıştı bana, ne çok gülmüştüm, onunla ne çok mutluydum... Bildiğim de buydu mutluluk her zaman boğazda düğüm olarak kalan bişeydi. Geçerdi mutlu olduğun an fakat unutmazdı insan. Ama boğazında kaldı mı o mutluluk, koca düğüm oldu mu boğazında işte o zaman gerçekten acıtırdı. O zaman gerçekten gitmen gerekiyordu gidebilecek miydim..?
Acıtırsa gidecektim, acıtırsa kalacaktım.
Karşımdaki ayna şuan konuşuyor olsaydı eğer muhtemelen bu salak yine kendi kendine ne saçmalıyor diyecekti. Yüzümü yıkayıp havluya kuruttuktan sonra sonra banyodan çıkıp komodinin üstünde duran telefonuma doğru yol aldım.
Telefonu elime aldığımda kendimi yatağa bırakıp telefonu açtım ve direk Hande'nin numarasını çevirdim.İkinci armanın sonunda açılan telefona; "Alo" dedim ve Hande'nin gelecek olan cırtlak sesini tahmin ederek telefonu kullanımdan biraz uzakta tutmaya başladım.
"Aloo" diye cevap verdi Hande bağırarak. "Asrın sen misin? Lan sen arar mıydın? Hayırdır bı sorun yok değil mi? İyisin!"
"Ben iyiyim Hande sen önce bi sakin ol, bağırma kulağım sağır oldu" dedim hayıflanarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Gölgesi
General FictionTanrı bize hayatını kabul ediyor musun diye sormaz. Seçim şansı yoktur, kaderin zaten en başından beri yazılmıştır. Sadece nasıl yaşayacağını seçebilirsin veya yaşamayacağını... Ne geçmişin ne de geleceğin... Gece Gölgeye baktı ve dedi ki, belkide...