Bugün hava mutsuzmuş gibi hissettiriyordu. Yağmurun habercisi olan yağmur bulutları adeta acılarını haykırıyorlardı umutsuz gökyüzünde. Neden bilmiyorum ama havanın bu denli kasvetli ve koyu olması içime bir ferahlık veriyordu. Sanırım karışık ve ne yapacağını bilmeyen beynim kendine uyan bir ortamı gözlerimin önünde hissettiğinden yabancılık çekmiyordu. Ya da iyi düşünmek için kendimi kandırıyordum. Her neyse, iyi hissettiriyordu.Şu an evime yakın mesafedeki bir durakta otobüsü bekliyordum. Daha sonra metrobüse binecek ve dershaneye gidecektim. Minho'nun 'yarın dershanede konuşalım' mesajı aklıma geldiğinde içimde tuhaf bir his oluştu. Karnınızı istemsizce içinize çekiyormuşsunuz ve içinizdeki boşluğu hissediyormuşsunuz gibiydi. Tüm vücudunuzda birkaç saniye dolaşan bir ürperti geçiyordu. Ah, tarif edemedim kusuruma bakmayın.
Otobüs uzaktan göründüğünde içime derin bir nefes çektim. Az bir zaman önce yağmur çiselediği için toprağın kokusu havaya karışmıştı ve ben bu kokuya bayılıyordum. Otobüs durağa yanaştığında otobüse bindim ve öğrenci kartımı okuttuktan sonra boş yer olmadığı için boş olan bir yere tutunup yaklaşık yarım saat boyunca çekeceğim o yola hazırlık yaptım. Kulaklığımı taktım ve kafamın dağılması için çok sevdiğim şarkılardan oluşan o çalma listesini açtım.
~
Dershanenin önünde bacaklarıma kendini sürten tatlı kediyle çantamdaki mamanın varlığı aklıma gelmişti ve paketi çıkartıp kediyi beslemeye başlamıştım. Yüksek ihtimal Calico* olan kedi arada bir mamasını yemeyi bırakıp kafasını elime sürtüyor daha sonra ise mamasını yemeye devam ediyordu. Koyu kahve, turuncu tonları ve beyaz rengin uyumu bu kedide kesinlikle muhteşem duruyordu!- sağıma tüylü bir şeyin yaklaşmasıyla duraksadım.
Bir kediden daha güzel olan şey..
Kesinlikle iki kediydi!Yanıma gelen diğer kediye de başka bir paket çıkarıp ikisine de aynı anda yedirmeye başladım. Neyseki iki tane kalmıştı çantamda ve ikinci kedi kendini dışlanmış hissetmeyecekti.
Diğer kediye bakarken sol elimden alınan paketle şaşkınlıkla hareketlilik hissettiğim sol tarafıma baktım. Minho'ydu. Benim gibi çömelmiş, odağı bende değilken elimden aldığı paket mamayla kediyi besliyordu. Yüzünü birkaç saniye inceledikten sonra önüme döndüm ve kediyle ilgilenmeye devam ettim.
Sessizlik şu an için en iyi tercihti.
Birkaç dakika boyunca kedileri sevip mamalarını bitirdiklerine emin olduktan sonra ayağa kalktım ve Minho'nun kenarı bıraktığı paketle kendi elimdeki paketi 5-6 adım uzağımızdaki çöp kutusuna attım. Sonra da Minho'nun yanına geri döndüm. Cebimden telefonumu çıkartıp saate baktım. "Minho." İsmini seslendiğimde çömeldiği yerden kediyi severken koyu kahveleriyle bugün ilk defa bakmıştı bana. "Bir buçuk saat var dersin başlamasına." Bu daha çok 'ne konuşacaksak konuşalım artık' izlenimini vermiş olacağım ki beni onaylayıp ayaklandı. "Şuradaki okulun arkasında bir park var. Oraya kadar yürüyelim mi? Bu saatte kimse yoktur orada." Başımı sallayıp yanında yürümeye başladım. "Konuşmak istediğin konu neydi, Minho?"
İç çektikten sonra o da başladı konuşmaya. "Şu son zamanlarda popüler olan kitap okuma uygulamasındaki jijitsu isimli hesap senin, değil mi?" Yutkundum ve zor olsa da onayladım. "Evet.." yine iç çektikten sonra devam etti. "Kahve içmeye gittiğimiz gün hakkında yazdıkların için konuşayım.. rahatsız hissetmedim bu yüzden.. endişelendiysen eğer buna gerek yok. Sadece.. ah, neredeyse tüm hayatını bilen rastgele bir adamla konuşmak.. özür dilerim ben sadece-" "Rastgele bir adam değilsin Minho." Bu sözüm, parka varana kadar aramızdaki dev çukuru dolduran sessizliğin başlangıcı olmuştu. Parka vardığımızda ise cidden kimsecikler yoktu. Boş olan bir banka oturduğumuzda yine konuşmaya başladı.
"Tamam.. o zaman biraz düşüncesizce konuşabilirim. Sadece rahatsız olduğunda bunu söyle. Anlattığın için belki pişman olmuş olabilirsin ama şunu merak ediyorum. Yıllardan beri unutamadığın o kişi kim? Ya da onunla olan hikayeni baştan anlatabilir misin?"
Ona yakın hissettiğimden midir yoksa zaten tüm hayatımı biliyor olduğundan mıdır fazla uzun bir sessizliğe yol açmadan başlamıştım anlatmaya.
"...gitmeden önce de ona kendi yaptığım bir kolyeyi vermiştim." Burnumu çekip devam ettim. Ah, evet ağlamıştım. Bu sefer mesaj olarak yazdıklarımın daha detaylısını anlatmıştım ona."O zamanlar takı işleri annemin hoşuna gittiği için ortalama boy kutularda boncuk ve taşları vardı. Ben de annemden taşlarından seçmem için izin vermesini istemiştim ve ona en sevdiği renkten oluşan, gökyüzünün kasvetini, yıldızların tarif edilemez güzelliğini andıran bir kolye yapmıştım. Tabii bana göreydi bu. Beğendi mi yoksa mektubumu okuduktan sonra direkt çöp kovasını mı boyladı o kolye bilmiyorum ama.. eğer öyleyse bile haklı."
Fazla ağladığımdan ve bundan rahatsız olacağını düşündüğümden dolayı Minho'nun başımı koyduğum omzundan kalktım. Tabii yüzüne baktığımda onun da gözyaşı döktüğünü görmeyi beklemiyordum. "Sen neden ağlıyorsun?" Ellerimi yanaklarına çıkarıp akan gözyaşlarını silmeye çalıştım ama yenileri eklendiği için bu çabalayışım başarısız kalıyordu.
Hızlı hareketlerle oturduğu yerde doğrulup elini boynuna götürdü. Merakla ne yapacağını beklerken o, "Bahsettiğin kolye," boynundaki mavi-lacivert- parlak beyaz kolyeyi kıyafetinin altından çıkarıp gözler önüne serdiğinde bu sefer ona şokla bakan kişi bendim. "..bu kolye olabilir mi?"
~~~~
ÖNCELİKLE GÜZELLERİM
Ficimizin yıldönümü kutlu olsunn
Sanırım fice başlamamın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen final yazamamış olmak benim sorunum ama halledeceğim bekleyin 😔🐈AYRICA BOLUM NASILDI BEN COK BEGENDIM AAAAAAAAA
kolyenin tasarımını kafamda değiştirdim ehehe böylesini daha uygun gördüm 🐈
14.05.2024
ŞİMDİ OKUDUĞUN
still with you • minsung
Hayran Kurgu"Bir Japon efsanesine göre güneş ve ay birbirlerini seviyormuş fakat zaman farkı yüzünden kavuşamıyormuş. Tanrı da güneş tutulmasını onlar kavuşsun diye yaratmış ki insanlar 'imkansız aşk' diye bir şeyin olmadığını anlasın.." Başlangıç: 14 Mayıs 202...