11. Bölüm: HİLAL ESENLİ

209 10 17
                                    


Size kusura bakmayın demekten başka bir şey diyemem. Sebebim size anlatamayacak kadar uzun. İyi okumalar dilerim >3

10. bölüm son sahne: Önceki bölüm Göktuğ ölmüştü ve Heves bunu öğrendiğinde bölüm bitmişti.

1 HAFTA SONRA

Yorgunum... Vücudum hareket etmekten, ellerim silah tutmaktan, gözlerim kan görmekten yorgun. Hislerim, nefesim, göz yaşlarım bile artık yorgun. Yaşamaktan bıkmış bir bedenin hareket etmemeye hakkı var mıdır? Akmaktan yorulan göz yaşların son bulmasına hakkı var mıdır? Nefes aldıkça acı çeken bu kalbin nefesini tutmaya hakkı var mıdır?

Ben artık yorulmaktan da yoruldum...

Göktuğ öldükten 3 gün sonra geldim kendime. Bana yıllardır abilik yapan, koruyan hatta benim için hapse bile giren o adam öldü. Daha doğrusu şehit oldu. Ve her zamanki gibi şehit haberini vermeye ben gittim. Önümde askeri araçlar, arkamda bir ambulans ile deniz gözlü çocuğun evine gittim. Siyah Timi'nin 01'i olarak, 02'sinin şehit olduğunu söyleme gittim. Konuşmak, o haberi vermek o kadar zordu ki göz yaşlarımı bile tutamıyordum.

Mahalleye giriş yaptığımızda herkesin cama çıktığını fark etmiştim. Tabii anlamışlardı şehit haberi olduğunu. Yüzlerindeki korkudan belliydi endişeli oldukları. ' Acaba kimin evine gidiyor? ' Der gibiydi gözler.

O kapıyı tıklatırken elerim titriyordu. Bir tek ablası vardı Göktuğ'un. O doğarken ölmüştü annesi. Babası kim bilir nerede içiyordu. Göktuğ'un bu hayattaki tek şansı ablası ve öksüz kalan yiğeniydi. Kapı açıldı.

" Sedef abla... " Dedim yutkunarak.

" Dayım mı geldi? " diye bir ses duydum arkadan. Sedef abla arkamdaki araçlara bakınca anlamıştı her şeyi.

" Heves abla sen miydin? " Eflal'in sesi kafamda zonkluyordu. Simsiyah saçları rüzgarda dalgalanırken, masmavi gözleriyle bana bakıyordu. Sedef abla Eflal'i içeriye gönderdikten sonra kollarını boynuma attı.

" Asker olmanıza gönlüm asla el vermedi. Ama çok heyecanlıydı biliyor musun? ' Abla ben komutan olacağım! ' diyordu her zaman. " diyerek fısıldadı kulağıma. Göz yaşları akmıyordu ama kalbi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

" Başımız sağ olsun... " Diye mırıldandım, kollarım boynunu sarmalarken. Ve bitti!

Onca acı 3 güne sığdırıldı. Birinci gün haberlere çıktı. İkinci gün şehit haberi verildi. Üçüncü gün cenaze işlemleri başladı. Herkes acısını içine attı. Şehit dediler, yumdular ağızlarını...

" İyi misin Heves? " Eren'in elini omuzuma atmasıyla daldığım duvardan koptum.

" İyiyim. "

" Uğur taburcu oluyor onu almaya gideceğim. Sen de gelecek misin? " Başımı yerden kaldırarak gözlerine baktım.

" Tabii ki de geleceğim. Oğuz nerede? "

" Taburcu işlemleri için sabah gitti o. " Yanımdan kalkarak kapıya doğru ilerledi. Kapının kolunu tutarken,

" Eren! " diye seslendim.

" Efendim abicim. " Elimdeki tokayı uzattım.

" Saçımı bağlar mısın? " Küçükken annem saçımı çok sıkı bağlayınca Göktuğ'a koşardım. ' Deniz gözlü abi saçımı bağlar mısın? ' derdim. Eren ile sürekli yarış yaparlardı. Barbie bebek gibi oynarlardı saçımla. Hiç bir erkek bana dokunmasın diye hep beni korurlardı. Çok süsleniyorum diye annemin makyaj malzemelerini çalıp toprağa gömüyorlardı. Sırf dudaklarımdaki kırmızı doğum lekesi belli olsun diye. Oysaki ben o lekeden nefret ediyordum.

SİYAH (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin