Masada kalan son tabakları da mutfağa götürüp "Ben çıkıyorum artık abi," Dedim üzerimdeki önlüğü çıkarırken.
"Tamam oğlum çık sen, geç oldu zaten."
Günlük olan paramı alıp kendimi soğuk havanın kollarına bıraktım. Telefonumun ekranını açıp saate baktığımda 23:34 gösteriyordu. Derin bir nefes alıp telefonumu aldığımdan beri hiç bildirim gelmeyen ekranına baktım. Bildirirm sesinin bile nasıl olduğunu unutmuştum. Kimsesiz olmak böyle bir şeydi işte telefonun zil sesini de bildirim sesini de unutursun.
Soğuktan donmuş ellerimi montumun cebine koyup karanlık sokakta küçük adımlarla eve ilerlemeye başladım. Bir ailem olmadığından, daha doğrusu onları ailem gibi görmediğimden kendi paramı kendim kazanıyordum. Okulla beraber birazcık zorlanıyordum ama alışmıştım artık. Öğlene kadar okulda, öğlenden sonra gece on iki,bir demeden çalışıyordum.
Küçük bir kafede, İsmail abinin yanında çalışıyordum. Tek şansım patronumun iyi biri olmasıydı. Bu kadar çok çalışmaktan şikayetçi değildim çünkü o ev cehennem gibi yerdi ve ben uyumak için bile oraya gitmek istemiyordum.
Kafamdaki derin düşüncelerle vardığım evle ofladım ve anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Anında kulağıma dolan bağırma sesleriyle gözlerimi devirdim. Alışmıştım artık bu gürültüye.
Onları umursamadan merdivenleri çıkıp odama vardım ve üzerimdeki montu bir kenara fırlatıp kendimi yatağa attım. Canım çıkmıştı anasını satayım. Bugün kafe baya yoğundu.Yavaşca gözlerim kapanırken bağırma sesleri kesilmemişti.
........
Merdivenleri hızlıca inerken her sabah olduğu gibi şimdide tek amacım evdeki kimseyle muhattap olmadan kendimi dışarı atmaktı ama bugün şansım yaver gitmediğinden baba adını verdiğim ama asla babam gibi hiss etmediğim kişi bağırarak "Bir sabah da kahvaltı masasına otur!" Dedi bağırarak.
Dişlerimi sıkıp masada oturmuş kardeşime baktım. Babam bana her bağırdığında bana endişeli gözlerle bakıyordu. Beni seviyordu biliyordum ama nedense ona karşı duygusal bir şey hiss edemiyordum. Kardeşim gibi değil de aynı evde yaşadığım bir yabancıymış gibiydi bana.
"Bağırma bana." Dedim sakin ses tonumla.
Anında yüzüme değen tokatla başım yana doğru düşerken umursamazca başımı kaldırıp öfkeyle harmanlanmış gözlerine baktım. İrislerimdeki nefreti ve ona karşı hiç kalmamış merhameti görsün istedim. Hayatımı mahv ettiğini ve artık ona baba demeye bile utandığımı anlasın istedim. O ise bana acıyarak ve iğrenerek bakıp yeniden hiç birşey olmamış gibi masaya oturdu. Annem ise bizi hiç umursamadan kahvaltısını ediyordu.
Alışmıştım. Bu görüntüye yıllardır alışmıştım.Ellerimi cebime koyup okula doğru yürürken dolan gözlerime lanet ettim. Kaç yıl geçerse geçsin, kaç yaşında olursam olayım babamın bana karşı küçük bir soğuk bakışı küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamama sebep oluyordu. Bundan daha çok canımı yakansa annemin sesini çıkarmadan sadece bizi izlemesiydi. Hiç mi sevmiyorlardı beni? Hiç mi önemli değildim onların gözünde?
O ev, o dört duvar o kadar üşütüyordu ki beni.
Yılın hangi mevsimi olursa olsun, ne kadar sıcak olursa olsun oraya adımımı bastığım an içim üşüyordu. İçimdeki çocuksa hep ağlıyordu zaten.
Burnumu çekip kendime çeki düzen verdim ve sınıfa çıktım.
Kapıyı açtığımda sınıftan bir kaç kişi kavga ediyordu yine. Umursamadan sırama geçip uyuklamaya başladım.
İki dersi geride bırakmıştık ve ben şimdiden daraldığımı hiss ediyordum.
Okulun bahçesine çıkarken soğuk hava titretse de umursamadan bankların birine oturdum ve yeniden ellerimi montumun cebine koyarken bakışlarımı bir yere sabitlemiş, düşünüyordum.Sonra yanımda birinin varlığını hiss etmemle yanıma baktım. Bu hoca da takmıştı bana galiba.
Umursamazca gözlerimi üzerinde gezdirdim. Beyaz bir gömlek, bacaklarını saran kumaş pantolon giymişti. Üzerindeki dizlerine kadar gelen uzun siyah kabansa karizmatik gösteriyordu onu.
Yeniden bakışlarım yere sabitlenirken çenemde dokunuşunu hiss ettim. Yüzüne bakmamı sağlarken siyah gözleri yüzümü turladı.
"Neyin var serseri?" Dedi yüzünde bariz belli olan endişeyle.
Şaşkınlıkla açılan gözlerim gözlerindeyken nasıl anladığını çözmeye çalışıyordum. Ben, duygularını belli eden birisi değildim. Moralimin bozuk olduğunu ne Ada ne Sarp anlamamıştı bugün. Ama daha okula geleli iki gün olmuş hoca bir şeyim olduğunu hemen anlamıştı. Garibime giderken dokunuşundan kurtulup bakışlarımı kaçırdım.
"Yok bir şeyim." Dedim huysuzca.
"Neden üzgünsün?" Diye yineledi sorusunu.
"Sizi ilgilendirmez, hocam." Ayağa kalkıp yüzüne bakmadan okulun girişine doğru ilerledim.
Garip bir adamdı ve kendimi yanında gergin hiss ediyordum. Ayrıyetten gözlerime bakarak üzgün olduğumu anladığından tehlikeli birisiydi artık benim için. Çünkü duygular herkesin zayıf noktasıydı. Üzüntü ise bunların başında geliyordu.
İlk bölümler olduğu için birazcık kısalar ama sonraki bölümler yeteri kadar uzun olacak.
Ayrıyetten bu kitaba yazacağım çok şey olduğundan nereden başlayacağımı nasıl yazacağımı bir türlü kestiremiyorum. Kafam da çok dolu olduğundan 2 3 kez silip yeniden yazıyorum. Kusura bakmayın bölümler biraz garip ve alakasız ilerliyorsa.
Starlight keyifli okumalar diler.
Starlandınız★