Jessie, dört gündür hiç uyumamıştı ama uykusu da yoktu. Sanırım bu ölümün ona verdiği bir lütuftu. Buna sevinse mi üzülse mi bilmiyordu. Jessie böyleyken Joseph yaklaşık iki buçuk gündür aralıksız uyuyordu. Jessie kendini perişan edip oradan oraya atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ama bu süre zarfında bazı nesneleri hareket ettirebildiğini fark etti. Bu gerçekten saçma ve gereksiz bir hareketti. Ama hoşuna gidiyordu.
Evdeki her şey canını sıkıyordu. Çünkü burası ona ailesini hatırlatıyordu. Şimdi kimsesi yoktu. Bir an kendini savunmasız ve perişan hissetti. Bunun üzerine kafa yormak istemiyordu ama gerçekten bu haldeydi. Dayanamadı ve ayağa kalkıp pembe duvarlı holden geçip mutfağın camlı kapısının küre şeklindeki kulbunu çevirdi ve siyah gri tonlarındaki bir kaç sene öncenin modasına uygun olan mutfakta ilerledi. Bu mutfakta hep Bonny'yle birlikte yemek yapardı.
Jessie ailesine düşkün biriydi. Onları kaybetme ihtimalini hiç aklına getirmezdi. Bu O'nun için tam bir felaketti. Gözleri dolan Jessie kendini mutfağın ortasındaki beyaz masayı çevreleyen füme rengi rahat sandalyede buldu. Buraya nasıl gelmişti ? Sandalyeden bir hışımla kalktı ve başının dönmesi sandalyeye tekrar oturmasına sebep olmuştu. En son böyle bir şeyi hastanede yaşamıştı. Düşünmemeye çalıştı. Unutmaya çalıştı. Ama olmuyordu. Bir türlü aklından o korkunç görüntüler gitmiyordu. Sonra üstüne baktı. Bu gelinliği yırtmak istiyordu.
Kafasına kaldırıp etrafına baktı, tezgahın dolapla bitiştiği noktada bıçak seti vardı. Oradan bir bıçağın kendine gelmesini sağladı. Bıçağı parmaklarıyla kavradı ve üzerindeki nefret edilesi gelinliğe yöneltip eteğinden beline kadar koca bir yarık açılmasını sağladı. Gelinliğin her bir parçasına zarar verdiğinde kendi canını da yakıyordu ama bunu önemsemiyordu. Çünkü her şeyin sebebinin bu gelinlik olduğunu düşünüyordu. Bıçakla eteğin tamamını parçalamıştı ve gözlerini kapatıp odasında olduğunu düşündü. Gözlerini açtığında odasındaki armut koltuğun üzerinde sağ elinde bir bıçak, çıplak ayaklar ve eteği parçalanmış bir gelinlikleydi. Özelliklerini sevmeye başlamıştı. Dolabına yöneldi ve en sevdiği pantolonuyla siyah sıfır kol, bisiklet yaka olan bluzu aldı. Gelinlikten tamamen kurtulup kendi kıyafetlerini giydi. Ama kıyafetleri oldukça bol duruyordu üzerinde. Çünkü Jessie'nin takip etmekte zorlandığı zaman diliminde oldukça kilo vermişti.
Bunları umursamayıp odasının okyanusa bakan balkonuna doğru ilerledi. Kendini üç buçuk yıl önceki gibi hissediyordu. Bir kıyafet bile böyle hissetmesini sağlıyordu. İnce ve zayıf gözüken uzun parmaklarını kapının kulbuna kenetleyip usulca kapıyı araladı. Önce rüzgar suratında bir tokat etkisi yaratarak esmişti ama sonrasında normal bir melteme dönüşmüştü. Jessie balkonun köşesindeki salıncağa yöneldi. Yayılarak oturduğu salıncakta yorgun olmadığı halde uyumak istedi. Bu salıncakta en son annesi Bonny'nin kucağında uyumuştu. Tam gözlerini kapatmış uykuya dalacakken arka bahçeden gelen seslerle gözleri fal taşı gibi açıldı hemen içeriye girip tüm kapıları tek bir düşüncesiyle kilitledi. Evin etrafında koruma amacıyla bir kalkan olduğunu hayal etti. Pencerenin ardından baktığı zaman görüş alanını yine o siyah takımlı ve silahlı adamlar doldurdu. Ama ne eve yaklaşabiliyorlar ne de ateş edemiyorlardı. Jessie'nin yüzünde aptalca bir tebessüm oluştu. Ama bu samimiyetten çok uzak bir tebessümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelinikli Katil #Wattys2015
TerrorO, öldükten sonra yaşayan biri. O, bir katil. O, bir sadist. O, acımasız. O, ölse bile lanetleyen biri. O, GELİNLİKLİ KATİL. Ve O, "Beni Sen Öldürdün." diye fısıldayan kişi.