Gece İsmimin hiçbir önemi yoktu benim için.
Geceleri ağlamayı hiç sevmezdim mesela ama, yaşadıklarım on dokuz yıllık hayatımda kendimle verdiğim savaşlar ve kurtaramadığım çocukluğumun bana bıraktığı izlerdi nefret ettiğim karanlığı bana sevdiren...hiçbir zaman ağlamayacağım veya ben asla ağlamam gibi söylemlerin ardından her an taşacakmış gibi görünen bir bardak suyu andırırdı gözlerim. bir damla daha su eklersen taşardı ve sonra yolunu bulurdu.
Yalnızlığı seviyordum, ama kalabalık ortamlarda kendimi yalnız hissettiğim zaman bunun sadece kendini koruma iç güdüsü olduğunu anlamıştım.
Birden kendimi o kadar çok aciz hissediyordum ki, kendim için üzülmeye bırakıp, başkaları için üzülmeye başlıyorum.
Bazen ise dünyanın nasıl bu hale geldiğini sonra ise dünyayı değil , onu bu hale getiren insanların sonunu düşünüyorum..
Turuncu sokak lambalarının bir mum misali geceyi aydınlattığı anda, üstümde yalnızca ince bir ceketle bir başıma evimin yolunu ararken düşündüğüm tek şey pazar gününün başıma getirdikleri ve getireceklerindeydi.
Bünyem soğuğa alışkındı ama beynimin içinde dönen düşünceler oldukları yere hiç alışkın değillerdi. Elimi sertçe saçlarımın arasından geçirirken, ağrıyan başımı ellerimin ayası ile sertçe ovuşturdum. Bulunduğum sokakta tek tük insan vardı.
Bir insan yaşadığı evin yolunu bilmez miydi? Konu bensem evet. Korumacı bir üvey baba, ve abi varsa eğer tek başına dışarı çıkmam söz konusu dahi olamazdı.
Önemli insanlardı. Toplumda yerleri büyüktü. Hal böyle oluncada sevmeyenleri, sevenlerinden çok oluyordu.
Aniden arkamdan gelen araba kornasının tiz sesi ile hızla düşüncelerinden sıyrılıp arkama döndüm ve, gözüme alan farlı ışıklarından korunmak için ellerimi gözümü siper ettim. Tanıdık gelen araç kapısının açılması ve içinden çıkan abimle neredeyse Mutluluktan uçacaktım.
Nasıl koştuğumu nasıl onun kucağına atladığımı anlamadım bile. Ona sıkı sıkı sarıldım ve teninden yayılan sıcaklığa adeta sığınırken haddinden fazla üşüdüğümü yeni fark etmiştim.Yirmi beş yaşındaydı. Benden altı yaş büyüktü, öyleki beni bir çocuk gibi görür, öyle de severdi. O da kollarını sıkıca bana sararken, parmakları adeta tenime gömülüyordu.
Ona hiçbir şey çaktırmayacaktım.
kollarından güç bela sıyrılırken bana çok kızgın olduğunu gözlerinden okuyabiliyordum. O daha ağzını açmadan sözlü devraldım ve,
"özür dilerim biliyorum haber vermem gerekirdi ama, telefonumu evde unutmuşum ve bugün fazladan mesai yaptığım için geç kaldım.
Ah bir de Serkan abi var kafenin önünde ne kadar beklediysem de gelmedi, ben de bir şekilde eve varırım düşüncesi ile bir taksiye bindim ve evin adresini verdim, daha doğrusu verdiğimi sanmışım.""Gece , gece" adımı ard arda dillendirmesinin üzerine kafamı eğdiğim yerden kaldırıp ona, annesinin sözünü dinlemeyip yaramazlık yaptıktan sonra, büyük bir pişmanlık yaşayan o çocukmuşum gibi baktım.
Yine çok konuştum. Evet öyle bir huyum vardı, insanlar genelde suçlu oldukları zamanlarda sessizleşirlerdi, ama benimkisi tam tersi daha bir yürekleniyordum.
Abimin yüzüne bakarken söyleyeceğim yalanın inandırıcı olmasını diledim.
"gece" dedi ismimi vurgulayarak, "zaten başımızda zibilyon tane sıkıntı var bir sen sorumsuzluk yapıpta bizleri merakta bırakma."