Günler haftaları haftalarsa, ayları devirirken, Benim sadece saniyelerim dakikalarımı, dakikalarımsa saatlerimi devirmişti.
Düşüncesi bile kötü, bazı şeylerin. Bazı anların, bazı hislerin.
Nerden bile bilirdim ki, başıma gelecekleri. Ne büyük umutlarla gelmiştim ben buraya. Sonuç, bir sandelye'ye de ellerim bağlı oturuyorum.
"Kalk hadi.!" Diyen sesle tüm düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım.
"Nereye?" Diye sorunca,
"Gidince görürsün!" Diye karşılık aldım.
Yanındaki adama başıyla işaret verdiğinde ellerimi ve ayaklarımı çözdüler.
Kolumdan sertçe tutu ve beni arkasından sürükleyerek dışarı çıkardı. Yüzüme vuran araba ışıklarıyla, elimle gözlerime gölge yaptım.
Korumalar arabanın kapısını açtığında, ilk önce benim binmemi bekledi, sonra ise kendisi arabaya bindi.
"Nereye gidiyoruz?" Diye sordum.
"Gidince görürsün!" Diye cevap verdi.
Elini bana taraf götürdüğünde, irkilerek yana kaydım.
Başını hafif sağa doğru eğdi "N'oldu? Korkuttum mu?" Diye sordu yapmacık bir üzüntüyle.
Sakin ol Ada korkma! Hiç bir şey yapamaz! Hem zaten ne yapa bilir ki!
Dudaklarımın arasından küçük bir kahkaha çıktı. "Ben anlamıyorum. Kimsin sen? Senden neden korkayım?" Diye bir kez daha sordum.
Öne doğru eğilip, gözlerini kıstı ve konuşmaya başladı "sen kim olmamı isterdin" dedi yapmacık bir gülümsemeyle.
Sorusunu es geçip konuşmaya başladım. "Sana kim olduğumu söyledim, her şeyi anlattım. Ama hala buradayım!"
"Yalanlarına inanacağımı mı sandın!?" Dedi sertçe. Yine yeniden başa döndük. Neden anlamıyor! Ada inanmasa ölebiliriz!? Yok daha neler!
"Ben anladım seni!" Durdum ve sinirden kahkaha atarak Türkçe konuşmaya başladım. "Amına koyayım! Siktir git ne halin varsa gör!"
Kaşlarını çattı önce, arkasına yaslandı ve konuşmaya başladı "cık cık cık çok ayıp".
Gözlerim fal taşı gibi açılmış ona bakıyordum. Karşımda Türkçe konuşan bir adet Edward Dainty vardı.
"Bence kendini, daha fazla küçük düşürme" dedi.
Gözlerim ve ağzım kocaman açılmış, tüm algılarım kapanmış ona bakıyordum. Öne doğru eğilip eliyle çenemi, ağzımı kapatmak amacıyla yukarı kaldırdı. Dilim tutulmuş hiç bir şey konuşamıyordum.
Hala şaşkınlığımı üzerimden atamamış, üstüne üstlük kekeleyerek "S-sen konuştun" dedim.
Türkçe konuşarak söylediğim söze karşı İngilizce cevap verdi. "Neden bu kadar şaşırdın? Dilsiz miydim ki?" Sona doğru alaylı çıkan sesine gözlerimi devirdim.
"Türkçe konuştun!" Dedim. İnanamıyorum Ada! Utanmadın mı hiç o küfürleri ederken!? Gömün beni! Hak etti ama...
Tek kaşını kaldırarak "Bir sakıncası mı var?" Dedi.
Gözlerimi devirirken "Türkçe bildiğini bilmiyordum." Dedim.
"Bilmen mi gerekiyordu!?" Dedi Tüm ciddiyetiyle. "Sen daha çok küfür etmek istiyordun galiba!?" Diye devam etti. Al işte Ada yerin dibine gir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİN DANSI
Romantik"Geçmişi geri getiremem," dedi. Ve ben genzimin yandığını hissettim. "Ama seninle bir gelecek yazabilirim." dedi. Gözlerine bakarak derinlere daldım. ... Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ür...