Part 11: PAMUK PRENSES VE KARGA PADİŞAH
Playlists - Tom Odell - Best Day Of My Life
Gözlerimin önündeki manzara, siyah beyaz bir tablonun birkaç renk karıştırılmış hali gibiydi. Gri gökyüzünün ardında kendini belli eden parlak Güneş, vaktin sabah olduğunu gösteriyordu. Fakat Güneş'i görmek o kadar zordu ki, bunun için çok yüksek bir yerde olmak gerekiyordu. Biz ise bunun için çatıya çıkmıştık. Buradaki hava durumunun nasıl anlaşıldığını da böylelikle anlamış oluyordum. Hava her zaman aynı görünse de, Güneş doğuyor ve batıyor, yerini Ay'a devrediyordu.
Raven'ın neden beni çatıya getirdiğini biliyordum. Manzarayı sevdiğimi biliyordu. Ve açıkçası içimden bir his benim hakkımda çoğu şeyi bildiğini söylüyordu. Hislerimde yanılma payım oldukça azdı. Çatının biraz daha soğuk havası tenimi yalarken, seyrek tüy köklerimin diken diken olduğunu hissettim. Ellerim her iki kolumun üzerinde gidip gelirken, avucumun içinde oluşan hissi sevdiğimi fark ettim.
"Üşüdün mü?" diye sordu Raven, kara gözlerini ellerimi sardığım kollarımda gezdirirken. Alttan bakışlarla yüzüne baktığımda, nasıl bu kadar ifadesiz oluyordu anlam veremiyordum.
"Hayır." dedim ama ellerimi kollarımda gezdirmeye devam ettim. Üşümüyordum, yalnızca bu hoşuma gitmişti. Üzerinde zaten bana verebilecek bir ceketi yoktu. Siyah bir tişört ve siyah bir kot pantolon ve siyah ayakkabılar, yine siyahlar, yine ve yine... Sanırım siyah sevdası bitmeyecekti.
"O zaman kirpiye dönen kollarını ısıtmaya çalışmayı bırak. " dedi ters bir sesle.
Ve beni kollarının altına çekti!
Kolları kollarımı sarıp, sıcaklığını paylaşırken sırtım göğsüne yapışmıştı. Gözlerim kocaman irileşmiş ve ağzım hafifçe aralanmıştı. Kalp atışlarım... Birden bire öylesine şiddetli bir şekilde atmaya başladı ki, göğüs kafesimden çıkacağını düşündüm. Elleri ellerimi kavradığında, avuç içlerinin terlediğini fark ettim. Tıpkı benim terleyen avuç içlerim gibi.
"B-bu... Yani bu... " heyecandan cümlemi kuramadığımda, dudaklarının kıvrıldığını hissettim. Kolları beni tamamen sarıp, göğsüne sokarcasına sardığında açıkta kalan göbeğim bile sıcacıktı artık.
"Hasta olmanı istemiyorum. " dedi yalnızca ve dudakları hemen saç diplerimde hareket etti.
"Peki, peki... " elleri parmaklarımı sıktığında, cümleme devam edemedim.
"Kalp krizi geçirmiyorsun değil mi?" dedi az önceki kaba ses tonunun aksine halinden hoşnut bir sesle. Kalbimin gümbürtüsü kulaklarımda uğuldarken, nefes almakta bile zorlanıyordum.
"Alt tarafı sarıldı, öpse ölürsün herhalde. " diyerek kıs kıs gülen iç sesimle, bedenim dahada kasıldı.
"Kır Çiçeği, sen iyi misin?" diye sordu. Oysa sadece heyecandan bayılmak üzereydim. Niye iyi olmayayım ki?
"Evet." dedim bu sefer kekelemeden. Ama sesimdeki heyecan olduğu yerdeydi.
"Belli." dedi ardından kıkırdadı. Bana mı gülüyordu? Resmen aptal gibi hissediyordum kendimi.
"Ne konuşacağız?" diye sordum, konuyu tamamen dağıtmak amacıyla.
"Gelir gelmez çekmişsin bütün pislikleri bakıyorum. Ne işin olur senin Mattia'yla?" dediğinde ses tonu sertleşmişti yeniden. Az önceki keyifli sesinden eser kalmamıştı.
"Kimseyi çekmedim ben. Sadece Violet'le yürüyorduk ve birden onlar kavga etmeye başladılar ve Mattia sonra bana saldırdı ve..."
"Ne dedin sen?" diyen sesi zehirliydi
Kollarının arasında korkuyla titredim. "Nasıl sana saldırır?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alevlerin Efendisi +18
FantasyMatilda, yıllardır her gün gördüğü bir adamın yalnızca kendisinin görebildiğini fark etti. Bu keşif, hayatında derin değişikliklere yol açtı. Ailesi, okulu ve arkadaşları gerçekte tanımadığı insanlardı. Yaşadığı dünya, gerçek hayatıyla hiçbir bağlan...