Tüm gecemi elimde ufak kartvizitle bakışarak geçirmiştim. Silaha neden ihtiyacı olduğunu düşünmekten beynim bulanmıştı. Yarın gitmem gereken bir iş vardı ancak bu konu daha önemli gibi duruyordu. Ama değildi. Hiçbir şey benden önemli değildi. Eğer bu kartvizitin olayını öğrenmek istiyorsam yapmam gereken şey basitti. İzin günümde veya boş bir vaktimde oraya gidecektim. Ve aklıma çoktan hoş bir plan gelmişti. Şuan en büyük sorunum buymuşçasına küçük kartı cüzdanıma koydum ve uykuya daldım.
Bugünümün dünden bir farkı yoktu genel olarak. Herşeyi unutmak amacıyla işime asılıyordum. Hatta şirketin tanıtımı ve diğer şirketlerle olan sorununu yokedebilmek için birkaç proje bile düşünmüştüm. Dün Minseok hyung'ın dediği şeyi düşündüm. İçime kapanmamam gerektiğini söylemişti ve haklıydı da. Vakit kaybetmeden onun masasının olduğu yere doğru ilerledim.
"Merhaba hyung. Yedek takımını getirdin mi?" Soruma hafifçe kıkırdayarak cevap verdi.
"Elbette. Hatta ekstradan kuru temizlemeciden fişimi de getirdim. Sorumluluğu üstlenmeli ama değil mi?"
Bilgisayarının yanında duran renkli raptiyelerle süslenmiş panoyu işaret etti. Fişi cidden getirmişti. O sırada bulunduğu masayı ilk defa inceleme fırsatı bulmuştum. Bizimkilerden biraz daha genişti ve daha uzaktaydı. Sanırım bizim üstümüzdü ama neden işe yeni başlayanların arasında çalıştığını anlamamıştım. Beyaz masaya hep yaz renkleriyle dolu kırtasiye eşyaları koymuştu. Meşgul bir çalışandan ziyade evini buraya taşımış bir çalışan gibiydi. Zaten hyung'un gülümsemesi bile en karamsar çaylağa umut veriyordu. Evet, bu kişi bendim."Bay Byun hemen kaytardığınızı görüyorum?"
"Jongdae! Bırak şimdi çocuğu. Öğle yemeğine bile gitmedi. Sen ilk önce al bu fişi ve kıyafetlerimi getir. Fiyatı da orda yazıyor. Gelirken de tavuk alırsan sevinirim."
Son cümlesinde hyung sevimlilik yapmıştı. Cidden gözlerini kapatarak gülmüş ve sevimlilik yapmıştı. Başkan Kim'e baktığımda yeterince şaşırmış olduğunu gördüm. Şaşırmaktan öte etkilenmiş gibiydi.
"P-peki."Az önce Başkan cidden kekelemişti. Suratsız birini bile kekeletebilen Minseok hyung'a baktım. En sıcak bakışlarını Başkan'a yolluyordu. Çalışanlara moral verdiği zamanlardaki bakışlardan çok uzaktı. Onların ilişkisi de iş ve arkadaşlık ilişkisinde çok uzaktı ya da uzaklaşıyordu.
Başkan bir saat sonra elinde iki poşet tavukla gelmişti. Birini bana vermesi gözlerimi yaşartmıştı. Terastaki bahçeye üçümüz çıkmıştık. O ikisinin yanında fazlalık gibi hissediyordum ancak gitme gibi bir lüksüm yoktu. Onlar bilmediğim bir konu hakkında sohbet ederken bende yemeğimi yiyordum. En azından aç kalmıyordum.
Şimdiye kadar hiçbir zaman zengin bir ailenin çocuğu gibi davranılmadım. Normal insanlar çocuklarına nasıl davranır, onlara ne tür hak ve özgürlük verilirse onlara sahip oldum. Ailemin süper derecede zengin olması beni hiçbir zaman etkilemedi. Burnum havada büyümedim, zengin çocuğunun paraya bakan arkadaşlıklarına sahip olmadım. Okula özel arabayla da gitmedim. Bütün bunlar büyükbabamın fikriydi. Kendime güvenebilmem, ayaklarımın üstünde bağımsız olabilmem için beni özgür bırakmıştı. Babama kalsaydı bütün bunlar lisedeyken kendime F4 grubu bile kurmuş olmam gerekirdi. Ama zamanla o da alışmıştı.
Evet kendime güvenmem gerekiyordu.
"Başkan Kim. Bugünün işleri bitti. Erken çıkmamda bir sakınca var mı?" Biraz düşünerek beni süzdü. Hala beni yargılıyordu."Gidebilirsin." Sanırım yanımızda Minseok hyung'un olması büyük bir etkendi. İçtenlikle gülümseyerek cevap verdim.
"Teşekkür ederim. Yemek için de, çok güzeldi." Önlerinde hafifçe eğilip terastan çıktım. Minseok hyung arkamdan seslenmişti.
"Kendine dikkat et Beakhyun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Love
FanfictionHer zaman sakin bir hayatım olmasını istemiştim. Beladan uzak, üzüntülerin yanına bile yaklaşamayacağım bir hayattı tek istediğim. Bir gün. Sadece bir gün bütün bu hayallerimi kumdan kale gibi rüzgarla savurmuştu. Acımasız dalgalar defalarca vurmuş...