Ayağımın ucuyla ilerlettiğim taş çok ileriye gidince ofladım ve kafamı kaldırıp vardığım okula baktım. Bahçede normalde kimse olmazken bugün baya kalabalık olduğundan yine zorba triosunun birisini hırpaladıklarını anlamam uzun sürmemişti. Derin bir nefes alarak önden giden çocukları takip ettim.
Tahminimde yanılmazken Derin, Koray ve Edis üçlüsü görüş açıma girdi. Okulun zorbaları diye tanınan bu salak üçlü her hafta başka birisine bulaşarak kurbanlarını okulun bahçesinde döverken o kişinin zayıflığını da tüm okula yayıyorlardı. Bu herhangi bir şey olabilirdi. Onlara bakıp zorba çetesi kuranlar da vardı okulda ama başları onlar olduğundan herkesin en çok korktuğu kişiler onlardı. Ben hariç.
Koşarak yaklaşıp Koray'ı omzundan dürttüm. Bana döndüğü an yüzüne okkalı bir yumruk indirdiğim sırada Edis üzerime doğru geliyordu ki Derin "Ona vurmayın." Diye uyardı ikisini de.
He bir de bu vardı.
Salak kız okulda bir sürü kişi yokmuş gibi bula bula beni bulmuştu hoşlanacak.
Koray kolunun tersiyle burnundan akan kanı sildi ve sert bakışlarıyla yüzüme baktı, ardından Derin'e de aynı bakışlardan gönderdi. Bana vuramadığı için çok sinirliydi.
Bu hoşuma giderken dudağımın kenarı kıvrıldı ve aynı yumruktan bir tane daha geçirdim yüzüne.
"Sikeceğim ama!" Diye bağırıp elini havaya kaldırdığında kolu engellenmiş, ardından benden uzaklaştırılmıştı.
"Herkes sınıfına!" Diye bir ses duymuştum sonra.
Etrafın karışmasıyla vakit kaybetmeden yerde haraketsizce yatan çocuğun yanına koştum ve elinden tutup kaldırdım. Gözlerimle tüm vücudunu tararken büyük bir hasar olmadığına kanaat getirip yutkundum.
"İyi misin?" Dedim sonra.
"Pek değil." Deyip hafifce gülümsediğinde derin bir iç çekip onu revire yönlendirdim.
Arkasından gideceğim sırada kolumdan tutulmamla arkamı döndüm.
"Sen yüzüne baktırmayacak mısın?" Dedi Ayaz hoca yüzümü incelerken.
Sadece tek bir yumruk yediğimden dudağımın kenarı patlamıştı.
"Daha kötü günlerim oldu, gerek yok." Dedim alayla ve önüme dönüp ilerleyeceğim sırada yeniden arkamı dönüp "Teşekkür ederim, hocam." Dedim hafif bir tebessümle.
Gülümsemek pek bana göre değildi ve nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ama yüzündeki ifadeye bakılırsa becermiştim.
.......
Soğuktan donmuş ve birilerine yumruk atmaktan buğumları yara bere olan ellerimi ceplerime koyup telefonumun ekranına baktım.
01:48
Derin bir iç geçirdikten sonra boş sokaklarda yürümeye devam ettim. Eve gece yarısından bir kaç dakika geç girdiğimden çok değerli ailem beni dışarıda bırakmıştı. Hiç bir şey hiss etmesem de sabaha kadar soğuk sokakta olmak kulağa hiç güzel gelmiyordu. Yedi yaşından beri sokaklara alışık olsam da soğuk kış mevsimi beni yoruyordu. Ama yine de bağırışlarla dolu dört duvarın arasında sıkışıp kalmaktansa sokakta olmak daha iyiydi. Loş ışık veren lambaların aydınlattığı bu sokaklar benim hayatımdı. Burada istediğim kadar koşar, ağlar, bağırırdım. Sokaklar ev olurdu bana. Hep olmuştu zaten. Çünkü bilirsiniz, ailesi dağınık ve asla toparlanmamış çocukların hiç bir zaman bir evi olmamıştır. Evsiz, sokaktaki çocuktum ben. Elleri soğuk, kalbi buzdan bir canavardım ben.
Sabah erken kalktığımdan ve öğleden sonra çalıştığımdan acayip yorgundum ve tüm gün eve gidip sıcak bir duş aldıktan sonra yumşak yatağıma girip uyumayı hayal etmiştim. Ama anne ve babam tüm hayallerimi siyah bir poşetin içinde çöpe attığından bu da eklenmişti yanlarına.
Artık soğuktan bacaklarım titrerken karanlık bir sokağa sarpmamla arkaya bir kaç adım attım. Ben karanlıktan korkardım.
Gözlerim yanmaya başlarken telefonumu açıp rehbere girdim. Birini arayıp beni almasını istemem lazımdı.
Sarp'ın numarasını tuşlayıp açmasını bekledim. Telefon dakikalarca çalsa da açmamıştı. Sarp'ın uykusu ağırdı ve telefon çalışına uyanmazdı. Derince oflarken Ada'yı aradım bu sefer.
"Kayhan?" Dedi pürüzlü bir sesle.
Uyuduğunu anlamak zor değildi.
"Ada.." Sesim titrek çıkarken burnumu çektim.
Zayıf olmaktan da, birisine muhtaç olmaktan da nefret ediyordum.
Bir kaç hışırtı geldikten sonra sesi netleşmişdi.
"Kayhan, ne oldu nerdesin korkutma beni." Dedi endişeyle.
Gülümsedim.
İnsanı ailesi dışarı atınca arkadaşının bu kadar merak etmesi garip geliyordu.
"Yanına gelebilir miyim?" Dedim kendimi toparlayıp.
"Soruyor musun bir de çabuk gel." Dediğini duyduğumda gözümden bir kaç damla düşen yaşa engel olamamıştım.
Yüksek binanın önüne geldiğimde apartmana girip merdivenleri başım eğik bir şekilde çıkmaya başladım. Ada'nın evinin önüne geldiğimde kapıyı çaldım. Bir kaç dakika sonra üzerinde pijamalarıyla Ada göründü karşımda.
Yüzüme bir kaç saniye kadar bakıp yüzünü buruşturdu ve yaklaşıp boynuma sarıldı. Ben de belini sararken "Sen bunları hak etmiyorsun." Dedi fısıltıyla.
Burukça gülümseyip ondan ayrıldım ve yaşlanmış gözlerine baktım. Fazla duygusaldı ve bu hep bizim başımıza bela olmuştu. Küçükken Ada herşeye ağladığından Sarp'la tüm gün okuldaki çocukları dövüyorduk.
İçeri geçtiğimde çoktan koltukta bana yatacak yer hazırladığını görmüştüm. Arkamı dönüp ona baktığımda "Yine mi geç kaldığın için..." Dedi ama devamını getiremeden susup bakışlarını başka yöne çevirdi.
"Evet, yine çalışıp geç kaldığım için kendi öz oğullarını bu soğukta ne yapacağını düşünmeden sokağa attılar. Aynı çöp gibi." Dedim duygu barındırmayan bir sesle ama içimin nasıl cayır cayır yandığını bir tek ben biliyordum.
Hikaye yavaş ilerliyor ama bence böyle olması daha iyi.