1

39 6 3
                                    

Gün bitiyor. Ama annem ve babam hala kavga ediyor. Sessizce çantamı hazırlıyorum ve eşyalarımı alıp evden çıkıyorum.

Nereye mi?

Ünlü zengin iş adamı Lee Minho' nun evine...

Gece yarısı iş görüşmesine. Neden gece yarısı olduğunu anlamış değilim ama saat 00.00 da iş görüşmem var. Saat 22.28. Gideceğim yer uzaktı anca yetişirim.

Kulak üstü kulaklığımı takıyorum ve spotify' a giriyorum. Favori playlistime giriyorum ve beatiful things açıyorum.

Otobüs durağına geldiğimde beklemeye başlıyorum.
Şarkı değişiyor, Daylight çalıyor.

Favori şarkım...

Otobüs geliyor ve boş. Bu benim yüzümde minik bi' tebessüm yaratıyor. Güzel bir koltuğa oturuyorum ve gözlerimi kapatıyorum.

Bir saat sonra gideceğim adrese ulaşıyorum. Otobüsten inip büyük deniz kıyısındaki yalıyı inceliyorum.

Kapıda iki cüsseli koruma var. Ev simsiyah ve tam bir vampir Vibesi veriyor.

Derin bir nefes çekip eve yürüyorum. Kapının önüne varınca bir koruma konuşmaya başlıyor. " İş görüşmesi için mi ?" Diye soruyor bıkkınlıkla. "Evet, benden önce biri seçildi mi?" Diye soruyorum merakla. Koruma olumsuz anlamda sallıyor kafasını. "Çok kişi geldi ama seçilen yok, sana bol şanslar." Teşekkür edip eve yürüyorum.

Bahçesi güzel.

Kapının önünde durup kapıyı tıklatıyorum. Beş saniye sonra ayak sesleri geliyor. Kapıyı hizmetçi kıyafetli uzun saçlı bir çocuk açıyor. Yirmi beş yaşında gibi görünüyor. Konuşmaya başlıyor. "Ahh sen son aday olmalısın, geç içeri." Oldukça sevgi dolu konuşuyor. Bir şey demeden kafa sallayıp içeri giriyorum.

İçerisi dışarısi gibi. Karanlık...

Aynı çocuk sırtıma dokunuyor ve beni bir odaya yönlendiyor. İki kapılı bir oda. İçeri giriyorum karşımda uzun bir masa ve on iki çalışma sandalyesi görüyorum. Masanın en başındaki tek duran sandalyede bacaklarını ayırmış mor saçlı adamda göz göze geliyorum.

Adam beni baştan aşşagı süzüyor ve eliyle yaklaş işareti yapıyor. Çekingen adımlarımla yanına oturuyorum ve o sert ses kulağımda yankılanıyor.

"SANA OTUR DEDİĞİMİ HATIRLAMIYORUM!"

Ses kulaklarımda çınlıyor ve sırt çantamın iplerini daha sert sıkarak yerimden sıçrıyorum. Ayaklarıma bakıyorum ve dudaklarımı birbirine basıyorum.

"Özür dilerim efendim." Adam ayağa kalkıyor ve çenemden tutup kafamı yukarıya kaldırıyor. Kahverengi gözlerimiz çakışıyor.

"Adın ney senin?" Diye soruyor meraklı olmayan sesiyle. Artık bağırmıyor.

"Jisung" diyorum sonra düzeltiyorum. "Han Jisung efendim."

Sonra onca şey söyleye bilecekken yerine oturup " bir dön etrafında." Diyor. Anlamayan bakışlar atıyorum ama hala o sert bakışları üzerimdeyken olduğum yerde yavaşça dönüyorum.

"Tamamdır Han Jisung sözleşmene bak." Hemen ardından ekliyor cümlesini. " Oturabilirsin." Tam yanına oturacakken belimi bir el sarıyor ve kendine çekiyor. Ağızımdan küçük bir inleme çıkıyor. Altımda bir sertlik hissediyorum.

Tam kucağındayım.

"Hadi oku Han Jisung."

Hızlıca elime alıyorum kağıdı ve çok uzun olduğunu fark ediyorum.

Madde 1 : Evde patron varken gürültü yapılmaz.

Madde 2 : Çalışanlar kendi için hazırlanan yemekleri yemek zorundadır. Dışardan yemek söylemek kesinlikle yasaktır.

Altımdaki şişlik beni rahatsız ederken maddeler zaten görgü kuralı gibi olduğu için hemen imzalıyorum. O sert ses tekrar duyuluyor kulaklarımda.

"Han Ji maddeleri tamamen okumanı öneririm."

"Gerek yok efendim. İşe alındım mı ?"
Diye soruyorum merakla. Beni onaylarcasına ses çıkarıyor ve kalçama vurup kalkmamı sağlıyor. Rahatsız oluyorum.

" Kapının önünde Yeonjun var sana odanı gösterir." Sonra tekrar konuşuyor. "Saat 6 çalışma saati o zaman başlar." Kafamı sallamakla yetiniyorum. "Çıkabilirsin."

Hızlı adımlarla çıkıyorum odadan ve karşımdaki turuncu saçlı adamla gözlerimiz kesişiyor. "Ben Yeonjun sana odanı gösteriyim." Diyor ve belime dokunup bana yolu gösteriyor.

Temastan dolayı irkiliyorum. "Temas sevmez misin ?" Diye soruyor. Sesi şaşırmış gibi. "fazla sevmem." Diyorum ve hemen ardından tekrar konuşuyor. " Ve sözleşmeyi temas olduğunu bile bile imzaladın öyle mi ?" Şaşırıyor ve okumadığım için kendime saydırıyorum. "Ben hepsini okumadım." Diyorum kısık sesle. Bi' anda duruyoruz. "Nasıl yani?" Yüzüme bakıyorum, gözünü sonuna kadar açmış bana bakıyor şaşkınlıkla. "Ne yazıyo ki?" Panik olan sesimi engelleyemiyorum. "Sana istediği zaman dokunabilir. Ama bizim dokunmamız yasak." Gözlerim açılıyor. "Nasıl dokunabilir? İstediği yere istediği zaman mı? Sınırı yok mu ?" Ard arda soruyorum sorularımı ve o acılı tek bir kelimeyi söylüyor.

"Yok." Sesi yankılanıyor kulağımda yok...

Sonra ekliyor acılı kelimelerini. "Sadece o istediğinde dışarı çıklabilirsin. Ceza almamaya çalış, onu sinirlendirecek şeyler yapma. Burdan çıkış yok."

Burdan çıkış yok
Burdan çıkış yok
Burdan çıkış yok

Gözlerim doluyor ama ağlamıyorum. Gösterdiği odaya giriyorum. Sonra kapıyı tıklatıyor ve 'gir' diyorum. "Dolapta iş kıyafetlerin var her parçasını giy." Diyor ve odadan çıkıyor. Kıyafetlere bakıyorum bir taç var.

Hizmetçi tacı...

Uzun siyah çoraplar ve,
Ve,
Ve,

Kısa bir hizmetçi kıyafeti...

Buda yetmiyor ve bir şey daha var. Siyah bir korse...

Yüzümü asıyorum. Sol gözümden bir damla yaş süzülüyor.

Burdan çıkış yok

Kelimesi yankılanıyor kulaklarımda.



SERVANT | MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin