Hislerinde bir körlük, umumiyetle hayata karşı içinde lakayt bir sükûn (durgunluk) vardı.
Zeyno'nun Oğlu - Halide Edip ADIVARElimde bir kitap, masamda bir kahve ve boydan boya cam olan duvardan dışarı bakıyordum. Okuduğum kitaba odaklanmayı bırakalı biraz zaman olmuştu. Dışarıya odaklanmış, bahçedeki yeşilin bir sürü tonunda yine onu arıyordum. Benim için vazgeçilemeyecek biri ne zaman olmuştu bilmiyorum ama onu çok özlüyordum.
Onun bana seslendiği her kelime, söz, bakış her şey artık yoktu ama yüzü gözlerimin önünden asla gitmiyordu. Aksine devamlı onu görme isteği ortaya çıkıyordu. İçimde ona karşı büyük bir sevgi vardı, artık o sevgi yerini bir hiçliğe bırakmıştı.
Herkes içindeki çocuğu öldürmeliydi ama benim gibi içinde de dışında da çocukluğunu yaşamayan biri hiç çocuk olamamıştır. Ne suçlayabilecek ne de öldürebilecek bir çocuk vardı içimde. Daha da kötüsü artık bir kalbim de yoktu.
"Fazla düşünüyorsun Derin, kendini kalbini dinlemelisin" annemin şefkatli sesi kulaklarımı da olmadığını düşündüğüm kalbimi de doldurmuştu. Onunla aramda mesafe olmasını istemiyordum ama farkındaydım bana karşı seviyeliydi.
"Sen neden kalbinin sesini dinlemiyorsun anne?" yüz yüze karşı karşıyaydık. Neyi kast ettiğimi elbette biliyordu ama benimle konuşamıyor hatta kendini bile anlatamıyordu.
"Uzun zamandır yapamadığımız konuşmayı yapmamız gerekiyor galiba" gülümseyerek deri koltuğa oturduğunda yandaki tekli koltuğa oturmuş ona bakıyordum. Birkaç dakika sonra Sevgi Hanım elinde tepsi ve üç kahveyle gelmiş ve oturmuştu. Bu sohbet hiç normal olmayacaktı.
Annem derin nefes alıp konuşmaya kendini hazırlamıştı ama konuşamıyordu. Onu durduran bir şey vardı, belli ki birinin başlaması lazımdı sanırım o kişi de ben oluyordum. Tam bir şey diyecekken Güler de gelmişti.
"Kusura bakmayın efendim temizlik için gelmiştim" tam gidecekken seslendim.
"Sende gel Güler. Annemin Sevgi Hanım'ı varsa benim de Gülerim var" Güler bununla kocaman gülümsemişti bende ona göz kırpmıştım. Sevgi Hanım'ın yanına oturmuş sakince bize bakıyordu.
"Seninle aramızdaki anne kız ilişkisinin vahim durumunun farkındayım Derin. Sana yaklaşamıyorum çünkü nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum" kafamı anladım anlamında salladığımda konuşmaya devam etti. "Seni ilk gördüğümüzde vücudundaki izlerle kahroldum, eğer kızımız olmasaydın da seni o insanların elinden kurtarmak için elimden geleni yapardım" ağlıyordu, masadan peçete alıp anneme uzattım.
"Aramızdaki seviye beni de rahatsız ediyor diğerlerine nasılsan bana da öyle olmanı isterim açıkçası. Beni büyüten o insanlar gariplerdi, hayatım boyunca onlar kadar kötü insanlar görmedim, eminim sen de görmemişsindir" daha fazlasını istiyordu ama ona bunları anlatmak yerine farklı bir şey verecektim.
"Sen bana kızım deyip sarılana kadar ben anne sevgisini hiç hissetmemiştim. Bana ilk kızım dediğinde bile annem olduğundan emindim. Çünkü ilk defa kalbim öyle atmış ve huzur dolmuştu anne" gözlerim dolmuş ona bakıyordum, annem ağlıyordu ama bana bakışı her zaman aynıydı. Ellerimle onun ellerini tutmuştum. Daha fazlasını istiyordum, direk bacaklarının önüne oturup saçlarımdaki tokayı çıkardım.
"Saçlarımı örer misin anne?" omzumun üzerinden ona bakıyordum, sadece kafasını tamam anlamında salladığında daha fazlasını istiyordum.
"Örerim kızım" saçlarımı yavaşça parmaklarıyla taramış daha sonra da sağdan ve soldan balık sırtı örmeye başlamıştı. Gözlerimden yaşlar düşmek isterken hiçbirini durdurmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
General FictionHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...