"Sayın izleyicilerimiz savaş hala aynı sıcaklıkta devam etmektedir. Ülkemizin doğu kısmında ciddi can kayıpları ve şehitlerimiz var. Saat 16.00 da doğu bölgesinin tamamen elektrik ve sıcak su sistemi kesilecektir. Bu kesinti özel timin operasyonu bitirdiğinde kesilecektir. Lütfen güvenli bölgelerde bulunun."
Elimde ki sigarayı küllüğe bastım. "Buraya tahinimin çıktığı günü sikeyim." Diye söylene söylene mutfağa gidip su aldım. Camdan dışarı baktığımda değişen pek bir şey yoktu. Etraf toz dumandı. Geceleri uyutmayan bomba sesleri yüzünden gözlerimin altı morarmıştı. Resmen on kilometre ilerimde savaş vardı ve arada yakınlarımda da bomba patlıyordu. Uçaklar çalışmıyordu, lanet gibi Hakkari de tıkalı kalmıştım. Her gün askerler gelip tek öğünlük erzaklar veriyorlardı. Bir aydır böyle yaşıyorduk. Ya hayır niye elektriğimizi ve sıcak suyumuzu keserek operasyon yapıyolar ki. Zaten belli ölüceğiz kabullendim artık bunu bari son günlerimizi huzurlu geçirelim.Hırkamın cebinden telefonumu alıp annemin numarasını çaldırdım. Annem anında açtı. Tabii İstanbul'da sorun yoktu
"Alo Pınar iyisin demi?" Diye açtı direk telefonu.
"Yani gibi gibi. Sadece iki gündür yemek getirilmedi şimdi gidip askerlerden istiyeceğim." Dedim ayakkabılarımı giyerken.
"Dikkat et seni seviyorum." Dedi annem. Kurtulamayacağımı herhalde annemde kabullenmişti. Ne kadar şanslıysam biyoloji öğretmeni olarak geldiğim yerde savaş çıkmıştı.
"Tamam, ama bu son konuşmamız olur büyük ihtimalle, elektiriğimizi bir saate kesecekler." Dedim sıkıntıyla. Binadan çıkana kadar konuşmuştuk. Yirmi dakika yürüdükten sonra çatışmaya iyice yaklaşmıştım. Er ya da geç ölüceğimi kabullenmiştim zaten. Korkmuyor değildim ancak yapabileceğim bir şey yoktu. Öylesine yürürken birinin arkamdan bağırdığını duydum.
"Dur!" Diye bağırmıştı. Duraksayıp arkama döndüm. Askerlerden biriydi. Dizlerini tutmuş bana bakıyordu.
"Durdum ne oldu?" Diye sordum. Anlamamış bir şekilde bakıyordum.
"İki adım ilerinde mayın var. Yanıma yaklaş." Dediğinde panikleyip az kalsın basacağım mayına bakıp hızla askerin yanına koştum.
"Teşekkür ederim dur demeseydin çoktan ölmüştüm herhalde." Diyip güldüm. Savaş psikolojik olarak beni çok etkilemişti. Az kalsın ölüyordum ve ben buna gülüyordum.
"Burada ne işin var evinden bu şekilde savunmasız çıkman güvenli değil." Dedi asker. Hiçte bile der gibi ona baktım ardından cebimde ki maket bıçağını çıkarıp ona gösterdim.
"Gayet savunmalıyım. Ve lanet olsun iki gündür yemek yemiyorum bu gidişle ölücem." Dedim isyan ederek. Asker önce morarmış gözlerime baktı sonra ona doğru tuttuğum maket bıçağını görünce şaşırmış gibi baktı.
"Vay be atom bombasına karşı bile savunabilirsin bununla kendini." Diye dalga geçti. Kaşlarımı çatarak bıçağı tekrar cebime koyup önüme dönüp hızla yürümeye devam ettim.
"Dikkat etsene aklın nerede?" Diyerek omzumdan tutup beni havaya kaldırdı.
"İndir beni yemek isticem." Dedim niye kaldırmıştı ki beni.
"Aklın fikrin yemekte, yine mayına basıyordun. Sana yemek vericem benimle gel." Dedi ve beni biraz geride yere bıraktı.
"Yine teşekkür ederim üçüncü kez hayatımı kurtardın." Dedim.
"Üçüncüsü? İki kez olmadı mı?" Dedi kafası karışmış gibi görünüyordu. Haline güldüm.
"Yemek vericem dedin ya aptal. Biraz daha aç kalırsam ölücem çünkü." Dedim gülerek.
Asker beni ordunun kaldığı sığınak gibi bir yere getirdi. Her adımda bana dik dik bakan ama yanımda ki askeri görünce hazır ola geçip selam veriyordu. Sanırım rütbesi yüksekti. Bu komiğime gittiği için diğer askerleri taklit etmek istemiştim. Adımlarımı hızlandırıp önünde hazır olda durup elimle selam verdim. Bi andan gülüp bi andan ciddi kalmaya çalışıyordum. O ne yaptığımı anlamaya çalışırken ufak bir açıklama gereği duydum. Biraz mal gibi hissettim kendimi.
"Rütbeli birisin sanırım." Dedim. "Adın ne?" Diye sordum.
"Yüzbaşı Kuzey ben." Dedi gülümseyerek. "Sen?" Diye ekledi.
"Pınar bende. Memnun oldum." Dedim gülümsemesine karşılık vererek.
"Bende memnun oldum Pınar." Dedi bana bakarak.
Biraz daha yürüyüp yemekhaneye geldik. Yemekhaneye girmeden ceplerimi boşlatmamı istemişlerdi. Cebimde ki bıçağı, sigara paketini, telefonumu ve astım ilacını diğer askerin eline verdim. Kuzey'in gözü ilacıma ve sigara paketime gözü takılmıştı. Yemekhanenin içine yürürken yanımdan geliyordu.
"Astımın var ve sigara içiyorsun. Ne kadara süredir içiyorsun?" Diye sordu.
"Buraya geldiğimden beri." Dedim yemekhanede ki yemeklere bakarken.
"Neden buradasın ki?" Dedi. Neden geldiğimi merak etmişti.
"Öğretmenlik için tahinim çıktı." Dedim bir yandan da tabağıma yemek dolduruyordum.
"Ne öğretmenisin. Sakın matematik deme travmam var. Sözlüme düşük veriyorlardı hep, vicdansızlar." Demesiyle güldüm.
"Ne yazık ki biyoloji öğretmeniyim." Dedim gülerek.
Kuzey ile bir masaya oturmuştuk ben tabağıma doldurduğum yemeği yerken o ise beni izliyordu.
"Yemeğini bitir seni evine bırakayım." Dedi.
"Gerek yok kendim dönerim." Dedim. Bir yandan hala yemeği yiyordum.
"Olmaz yine bir mayına basacak olursan bu sefer işin biter. Çabuk bitir seni bırakıp ordunun yanına operasyona gitmem lazım." Dedi sanırım televizyonda bahsettikleri operasyondan söz ediyordu.
"Şu elektriğimizi kestikleri operasyon mu? Neden kesicekler ki çok saçma." Dedim. Gerçekten saçmaydı bizden ne istiyorlardı.
"Çünkü elektrik olmadan düşman askerleri bilgi sızdıramaz. Yemeğini bitirdiysen hadi kalk." Dedi Kuzey.
Ardından ayağa kalktı, bana gözleriyle kapıyı işaret etmesiyle bende kalkıp peşinden gittim. Yemekhaneden çıkınca nöbet tutan askerlerden eşyalarımı alıp bana verdi ancak içinde sigara paketim yoktu. Tam ona söyleyecekken "Sigara içme. Ciddi bir astım krizi geçirirsen ölebilirsin. Burada ilacı bulmak zor olur." Dedi.
"Bir şey olmaz bana." Dedim ve gülümsedim.
Yeni kitabım hayırlı olsun o zaman💕💕💕 iyi okumalar aşklarım. Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın🫶🏻🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğim Tutsak
Genç KurguBir kaderdi bizi bağlayan. Savaşın ortasında açan çiçekler mi sadeliyordu buraları. Neden tutsaktım...