28. Bölüm: GÜVEN VE İNANÇ

6.4K 194 41
                                    

Göktuğ ve Eymen gitmemişlerdi. Salonun oturma grubuna ait üçlü kanepesinde oturuyorlardı. Göktuğ, elindeki telefonuyla ilgileniyor, arada Eymen'e bir şeyler gösteriyor, bir süre kendi aralarında konuşuyor ve sonra yine ikisi de sessizliğe bürünüyordu.

Bense kahvaltımı yapmış, mutfağı toplamış ve salondaki yemek masasına oturmuş onları izliyordum. Eymen'in bana neden öyle davrandığını düşünüyor ve hâlâ bana telefonumu vermesindeki sebebin Cihan'ın oyunlarından biri olduğunu düşünüyordum.

Eymen Cihan'a benziyordu ve bu ona güvenmemem için yeterli bir sebepti.

"Gitmeyecek misiniz?" diye sordum, sessizliği bozarak. Eve gelen misafire böyle bir soru sorulmazdı ama zaten onlar da misafir sayılmazdı. Bu yüzden olsa gerek sorumu garipsememişlerdi.

"Haber bekliyorum," diye yanıt verdi Göktuğ, bakışlarını telefonundan ayırmadan.

"Cihan'dan mı?" diye sordum. Bakışlarım Eymen'e kaydığında elindeki telefonuyla ilgilendiğini gördüm onun da. Göktuğ, kafasını evet anlamında sallayarak yanıt verirken, "Yapacağınız her şeyi ona mı sorarsınız hep?" diye sordum.

Belki de ben öyle görmek istemiştim bilmiyordum ama nedense Eymen'in telefonuna eğdiği yüzünün hafifçe gülümsediğini fark etmiştim.

Göktuğ bakışlarını sağında kalan bana çevirdi ve, "Genelde öyle yaparız," dedi.

"Neden?" diye sordum, merakla.

"Neden mi?" diye tekrar etti beni Göktuğ. Sonra sesli bir nefes vererek telefonunu ön cebine attı ve yeniden bana çevirdi yüzünü. "Ona çalışıyoruz çünkü."

"Onu anlayabiliyorum," dedim tersçe. "Neden ona çalıştığınızı soruyorum. Çok mu zengin Cihan? Para mı veriyor size?"

Göktuğ, Eymen'e taraf dönerek güldü ve yeniden bana baktı. "Aylardır onunlasın." Gözleriyle salonun içini turladı. "Anlamadın mı ne kadar zengin olduğunu?"

Gözlerimi devirirken, "Böyle şeylerle ilgilenmediğimden dikkatimi çekmedi," dedim. "Ben zenginliğin paradan çok karakterden geldiğine inanırım."

Bu sefer Eymen'in gülümsediğine emindim.

"Sırf para değil mesele," dedi Göktuğ, ciddileşerek. "Evet, işine yaradığımızda bize yüklü miktarda para veriyor ama ben bu işi parasız da yaparım. Cihan benim dostum. Ne yapsam hakkını ödeyemem."

"Bu işi parasız da yaparım dediğin şey; aylar önce kaçırılmış, çeşitli tacizlere maruz kalmış ve bu iğrenç yere hapsedilmiş bir genç kızın bekçiliğini yapmak!" dedim öfkeyle. "Kaçırıldım ben, farkındasın değil mi?"

"Yapabileceğim bir şey yok," dedi Göktuğ, ellerini iki yana açarak.

Alayla güldüm. "Vicdanınız kabul ediyor mu gerçekten?" Oturduğum sandalyeden doğrularak, "Cihan bana kötü davranıyor!" diye ekledim.

"Cihan sana kötü davranmaz," dedi Göktuğ.

"Ne yaşadığımı bilmiyorsun!" dedim, ağlamaklı bir sesle. "O aşağılık pislik bana hayvan muamelesi yapıyor! Kurtarın beni lütfen..."

Göktuğ bakışlarını üzerimden çekerek sesli bir nefes verdiğinde gözlerim Eymen'e kaydı. Yüzü hâlâ telefonuna eğikti ama tüm dikkatinin bizim konuşmamızda olduğundan emindim.

Çünkü dakikalardır baktığı ekran aynıydı.

"İkimiz de Cihan'ın sözünden çıkmayız," dedi Göktuğ yeniden bana döndüğünde. "Senden ricam bir daha bu konuyu açmaman ve bunu da böyle bilmen."

"Siz de onun gibisiniz!" dedim ayağa kalkarken. Gözlerim dolmuştu. "İnsan değilsiniz! Allah belanızı versin!"

Göktuğ da ayağa kalkarken bir kez daha sesli bir nefes verdi ve Eymen'e döndü. "Ben dışarıdayım kardeşim. Cihan'dan haber geldiğinde söylerim." Eymen, kafasını salladı ve Göktuğ büyük adımlarla kapıya doğru ilerleyerek salondan çıktı.

Dış kapının kapanma sesini duyduğumda kalktığım sandalyeye yeniden oturdum ve ağlamaya başladım. Hiçbir şekilde kurtulamıyordum. Cihan arkadaşlarını da kendine benzetmişti. İçlerinde insanlığa dair en ufak bir kırıntı yoktu. Ağladım. Ellerimle yüzümü kapatıp dirseklerimi masaya koydum ve sessizce ağladım. Kaderim bu muydu gerçekten? Ölene kadar bir yabancının evinde kalıp onunla yaşamak mıydı?

İçimde, çok derinlerde bu evden bir gün ayrılabileceğime dair bir umudum vardı ve şimdi o da buhar olup uçuyordu.

Beni bu yerden kimse kurtaramayacaktı. Geç olmuştu ama artık tamamıyla anlamıştım. Tüm çırpınışlarım beni dibe götürmekten başka bir işe yaramıyordu.

"Ben onun gibi değilim." Başucumdan duyduğum sesle ellerimi yüzümden indirirken bakışlarım Eymen'le karşılaştı. "Cihan gibi değilim."

Söylediklerine bir anlam vermek isterken kaşlarımı çatarak suratına baktım ve sonra gözyaşlarımı silerek, "Sana da inanmıyorum," dedim. "Cihan ne ki, sen ne olasın?"

Eymen bana doğru eğildi ve beni sakinleştirmek isteyen bir ses tonuyla, "Burada olmamın bir nedeni var," dedi. "Güvenini de kazanacağım, inancını da. Ben Cihan değilim Yağmur, Göktuğ da değilim. Ben Eymen'im. Ve seni kurtaracağım."

"Neden yapıyorsun bunu?" diye sordum soru dolu bakışlarla, Eymen'in yeşil olduğunu fark ettiğim gözlerine bakarken. "Arkadaş değil misiniz? Neden satasın ki onu?"

Tavrım pek tabii şüpheciydi ve yalan söyleyip söylemediği konusunda gelgitteydim. O da bunu pekâlâ fark edebiliyordu. "Arkadaş falan değiliz," dedi, fısıldayarak. "O şerefsizle arkadaş olmam ben."

"Kimsin o zaman?" diye sordum. Gözlerim hâlâ ıslak, ses tonum hâlâ öfkeliydi.

Kafasını omzunun üzerinden arkaya doğru çevirip kısa bir saniye baktı ve sonra yeniden bana döndü. Masanın üzerinde duran ellerine baktı bir süre. "Kim olduğumun bir önemi yok," dedi daha sonra. Gözleri yeniden benimkileri buldu. "Cihan'dan nefret ettiğimi bil yeter."

Gözlerindeki ifadede güven vardı, evet. Ama güvenemiyordum. Daha ikinci kez gördüğüm bir adama nasıl güvenebilirdim ki?

"Kurtar o zaman beni," dedim, yüzüne bakarak. "Ne yap ne et götür beni buradan. Aileme kavuştur."

"Hemen değil," dedi, o da gözlerini gözlerime kilitlerken. "Biraz zaman alacak. Ama söz veriyorum ailene kavuşacaksın." Dış kapının zilini duyduğumuzda Eymen kendini geri çekti ve "Gitme vakti," dedi. Ben de ayağa kalktım. "Yarın sabah yeniden burada olacağız. Telefonunda internet yok. Dakika yok. Acil durum numaralarını da aramak gibi bir hata yapma sakın, işe yaramaz," dedi. Kafamı salladım. "Rehberinde sadece bir numara var," diye devam etti kapıya doğru gitmeden hemen önce. Yeşil gözleri benim kehribar gözlerimin içine aktı sanki. "Acil durum numaran, o numara."

Sonraysa hızlı adımlarla arkasını dönerek kapıya doğru ilerledi. Çok geçmeden de dış kapının kapanma sesini duymuştum.

AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin