8. Bölüm

10 3 23
                                    

İyi okumalarrr🌹

Aradan yarım saat geçmişti. Artık gerçekten endişelenmeye başlamıştım. Çünkü Ege ne aramıştı ne de mesajıma cevap vermişti.

Yazarın ağzından

Genç kadın iyice endişelenmişti. Kardeşinin nerede olduğunu bilmiyordu ama geç kalırsa ne gibi sonuçları olacağını gayet iyi biliyordu.

Peki kardeşi şuan ne yapıyordu?

Birkaç saat önce

Son dersti ve Ege sınıfında dersini dikkatle dinliyordu. İstediği bölümü kazanabilmesi için çok çalışması gerekiyordu. Ablası onun tek destekleyicisiydi ve en azından onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu.

Dersin sonlarına doğru kapı tıklatılarak nöbetçi öğrenci içeri girdi. Ege'yi müdürün çağırdığını söylediğinde Ege gerçekten şaşırmıştı. Kötü bir şey yapmadığını biliyordu. Öyleyse müdür onu neden çağırmıştı ki?

Sınıftan çıkarak müdürün odasının önüne geldi. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğinde müdürün kızgın yüzüyle karşılaştı. Ege'nin içini bir endişe kaplarken ne yaptığını düşünüyordu.

Ama yoktu. Kötü bir şey yapmamıştı ve bundan emindi.

"Bir sorun mu var hocam?" diyerek sordu.

"Onu senin söylemen gerekiyor bence."

Ege iyice meraklanmaya ve gittikçe korkmaya başlamıştı.

"Anlamıyorum hocam. Daha açık konuşur musunuz?"

"Açık mı olmamı istiyorsun? Tamam o zaman." Müdürün sesi gittikçe daha kızgın çıkmaya başlamıştı.

"Sen arkadaşlarının eşyalarını karıştırmaman gerektiğini bilmiyor musun?"

Ege hâlâ neler olduğunu anlamamıştı. Müdür iç çekerek devam etti.

"Selim'in kulaklığı kaybolmuş. Senin aldığını söyledi. Aldıysan hemen ver, beni de uğraştırma Ege."

Ege sonunda neler döndüğünü anlamıştı. Selim, Ege'ye büyük bir kıskançlık duyan birisiydi ve kendince intikam almak istemişti.

"Hocam ben öyle bir şey yapmadım" dedi Ege kararlı bir sesle.

"İnkar etme. Herkes senin yaptığını düşünüyor. Şu kulaklığı ver de uzamasın olay."

"Hocam iftira atmışlar. Ben bir şey almadım."

"Yeter! Eğer hala inkar edip yaptığını kabullenmiyorsan okuldan sonra iki saat daha kalacaksın."

Tabii ki de Ege'ye inanmayacaklardı. Çünkü Selim bu okula en çok bağış yapan ve müdüre sözü geçen bir ailenin oğluydu. Bu yüzden ne derse doğru olduğu kabul edilirdi.

Okulda birkaç saat fazla kalıp ders çalışmak sorun değildi ama bugün olmazdı. Bugün aile yemeği vardı ve asla geç kalmaması gerekiyordu.

"Hocam gerçekten ben bir şey yapmadım. Ama eğer okulda kalmam gerekiyorsa lütfen yarın kalayım hocam. Bugün olmaz."

"Aileni mi aramamı istersin Ege?" Egenin gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Hayır, hayır. Lütfen aramayın hocam."

"Şimdi telefonunu bana ver. İki saat boyunca okulda kalacaksın. Belki aklın başına gelir. Şimdi çık."

Ege son bir şansını denedi. "Kameralara baktınız mı hocam?"

"Sabrımı zorluyorsun Ege. Çık dedim!"

Ege müdürle ters düşmek istemedi. Eğer daha fazla kızdırırsa ailesini arayacağını biliyordu. Eğer ailesinin bu olaydan haberi olursa işler daha da sarpa saracaktı. Bunu da Ege asla istemezdi.

Telefonunu müdürün masasına bırakıp odadan çıktı. En azından ablasına haber vermeliydi ama yapamamıştı. Kolundaki saate baktı. 15.50. İki saat okulda kalırsa 17.50 olacaktı saat.

10 dakikada yetişebilir miydi ki? Kesinlikle yetişemezdi.

Ege sinirle yumruklarını sıktı. Neden bugün olmak zorundaydı ki? O Selim denen herif başka gün mü bulamamıştı?

Sınıfına doğru gitti. Zil çoktan çalmıştı ve herkes evine gitmişti.

Sırasına oturup çantasından matematik test kitabını çıkardı. Madem okuldan ayrılamıyordu o zaman o da bu zamanı değerlendirirdi.

Tek temennisi ablasının onu beklemeyip ondan önce restoranta girmesiydi. Ama bunun olmayacağını gayet iyi biliyordu. Ablası onu asla yalnız bırakmazdı.

~

Gözde tekrar ve tekrar saatine baktı. 18.00. Ege geç kalmıştı. Beş dakika önce ablasına geç kalacağını, onun tek girmesini mesajla söylemişti. Ama Gözde kardeşini tek bırakamazdı. Biri geç kalacaksa birlikte geç kalacaklardı.

Yaklaşık 20 dakika sonra Ege caddenin sonunda göründü. Ablasının yanına doğru koşuyordu.

Gözde'nin ağzından

Ege'yi caddenin sonunda gördüğümde derin bir nefes aldım. Ege koşarak yanıma geldi. Yüzünde mahçup bir ifadeyle bana baktı. Nefes nefese kalmıştı.

"Abla, çok özür dilerim. Neler oldu bir bilsen." Hala kesik kesik nefes alıyordu. Elimdeki su şişesini ona uzattım.

"Şu suyu iç, gerisini sonra konuşuruz. Daha fazla geç kalmayalım."

"Ne diyeceğiz?" Korkmuş görünüyordu. Ben de endişeliydim ama bunu ona gösteremezdim. En azından benim soğuk kanlı olmam lazımdı. Hafifçe gülümsedim.

"Sen onu bana bırak ve şimdi biraz sakinleş." Suyunu içti. Nefes alışları düzelmiş gibi olduğunda "Hadi gidelim." dedim ve restoranta doğru yürüdük.

Annemler her yemekte aynı masaya otururlardı. Biraz takıntılı olduklarını söylemiş miydim? O yüzden de görevlinin yanına gidip ismimizi verdik. Görevli bize masaya kadar eşlik edip yanımızdan ayrıldı.

Masaya oturduğumuzda annemle babamın ifadesiz yüzüyle karşılaştık. İşte asıl sınav daha şimdi başlıyordu.













Selamm tekrardan:)

Nasılsınızz?

Ege?

Gözde?

Gene bir minnoş bıraktım buraya

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gene bir minnoş bıraktım buraya.

Yedik mi??

Sonraki bölümde görüşürüzzzz.

KOR ALEV Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin