Sevmek mutlu eder miş. Hep öyle derlerdi. Pek bilmem. Doğrusu bunu denemdim de denilmez. Çoğu kez aradım o mutluluğu. Nerdeyse her kapıda. Bazen yüzüm olmadı istemeye. Ama vazgeçmedim. Çünkü hala bir umut vardı. Kırıntılarını da tüketene kadar Hep belki bu evde. Belki o camın arkasında. Belki bu sokakta. Belki o şehirde. Diyerek gezdim bütün diyarları. En son senin karala kaplanmış şehrinde buldum kendimi. Yanlız ve korkaktım. Seninle cesur oldum. Ve cesaretimi ödüllendirdim. Kendi binamın temelini işledim karın altında. Sonra bir gün gözlerim açıldı. Bana yabancı olan bir yerdeydim. Kar yoktu. Güneş vardı. Etrafımda senin nefret ettiğin ve benim aradığım dünya vardı. Ama sevinemedim çünkü sen yoktun o dünyada.
Bir zamanlar aradığım mutluluk için gezdiğim sokaklarda bu sefer seni aradım. Bu sefer bana açılan kapıların ardında senin yüzünü aradım. Bu sefer senin kokunu senin sesini aradım her yerde. Şehrini aradım. İnsanlarını aradım. Ama en çokda seni aradım. Yoktun. Yoktunuz.
❄️
Bazen inanmak yetmiyordu çünkü görmediğin hiçbirşey sana o ana kadar gerçeği inandıramazdı. çoğu kişi bilirdi ama çok az kişi inanırdı. kimileri bir masal kimileri ise doğa üstü derdi.bizler ise görüp normalleştirdiğimiz şeylere inandık sadece. ama bilmiyorduk ki masallarda dediğimiz her masalın ardında bir gerçeğin uyuduğunu.
Çünkü gözler kör olmak isteyince. o an gerçeğin ve yanlışların birleştiği o çizgiyi bile görmezsin takı o yoldan ilerleyen kadar sadece takip edersin...
"Bir düş kur ve o düşün içinde yaşat kendini. belki o zaman geçmişten bu yana sönmeyen o ateşin öfkesi diner. yalan söyle ama önce kendin inan. bil ki inandığın o yalanların büyüsü çok güçlüdür. sakla düşüncelerini görmesinler orda bir cesed hala uyuyor. uyanmasına izin verme çünkü orda seni aramak isteyen çok kişi var. en başında katilinin seni sevmesine izin verme. eğer sevgi yalana dönüşürse geri dönüşü olmaz. bırak bilmesinler karı eritmek için yağdırdığın o yağmuru. anlatma dört mevsimden biri olduğunu. çünkü sahip olmak isteyen biri var" uzanıp sehpanın üzerinde ki kitabı aldı. sonra ise bana uzattı. söyledikleri zihnimin her köşesinde dolanıyordu. "Bu senin için"dediğinde elinde ki kitaba dönük gözlerle bakmaya devam ettim. yağmur öncesi ısınan o yakıcı güneş kadar aldatıcıydı sözleri. buna rağmen zihnimde sarsıntı yapacak kadar etki yaratmıştı üstümde. ellerimi sıkıca birbirine kenetlerken. bilinçsiz
adımlarım kapının yanında durdu. gözlerim dolmaya bir kaç yaş eşliğinde inandığım herşeyde kayboldu öylece . derin bir duygu benliğimi sarmıştı. bir eksiklik var diyordu zihnimde ki ses. bir kapı sürekli açılıp kapanıyordu. ama dönüp bakamıyordum.
Benim bir babam yoktu ki. o ölmüştü onu ben öldürmüştüm! şimdi bu satırlar neden bu kadar tanıdıktı. benim babam bir yazar değildi oysa ki. Sıradan bir polisti. benim babam masum biriydi. şimdi ise onun temiz anılarına leke saçan bu ses neden durmadan kulaklarımda çınlıyordu?
Bıraksın da hatırladığım kadar günahsız kalsın anılar. geçmiş zaten günahlarla süslenmiş bir şehire dönmüş. dokunmasınlar orda hala anılarım var. dokunmasınlar çünkü orda hala yaşayanlar var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAU RAWES (SERİSİ)
FantasyGökyüzü maviliğini sunduğunda. O maviye bakarak çoğu kişi hayal kuruyordu. O gökten düşen her bir damla yapraklara ve toprağa düştüğünde insanlar bir çok umut eder. En imkansızları bile düşlerdi. Öyle ki tahtında herşeyi karanlık gören o bakışlar da...