32. Bölüm - İyi ki

251 15 0
                                    

Renda'ya düşüneceğim dediğim günden beri 2 gün geçmişti.
Düşünmüş müydüm? Hayır.
Düşünmeye çalışmış muydım? Evet.
Elimdeki sonuç? Hiç bir şey.
Onu özlemiştim ama kendime bile yeni itiraf edebilmişken ikinci bir şans veremiyordum. Onu özlemiştim ama yaptığı şeyler canımı yakarken o benim yanımda değildi. Onu özlemiştim ama affetmek o kadar da kolay değildi. Öte yandan tek bir bebek değil ikiz bebeklerim, bebeklerimiz olacaktı. Tek başıma bu yükün altından kalkamazdım. Ona ihtiyacım vardı ama affetmeye gücüm yoktu.
Hayatım boyunca böyle bir ikilem arasında kalacağımı tahmin etmezdim. Zeynep Yılmaz aşk acısı çekecek ha? Hele de özlediği kişi Kerem Sayer ise? Hani şu kas hayvanı olan..
"Zeynep?"
"Efendim canım?"
"Bugün dışarı mı çıksak?"
"Hiç havamda değilim Renda, sen git."
"Saçmalama.. Hadi hazırlan sinemaya gidelim."
"Renda.."
"Hadi Zeynep, itiraz etme."
Ayağa kalkıp, merdivenleri çıkıp, üzerimi değiştirip, saçlarımı toplayıp, aşağı tekrar inip, Renda'nın çağırdığı taksi ile sinemaya geldiğimiz kısmı atlıyorum, çünkü pek de eğlenceli sayılmazdı. Sinemaya geldiğimizde ise Renda'nın ben biletleri aldım bile diyerek beni bir sinema salonuna sokması, -sanırım 4. salondu- ayrı bir monotonluktu. Sabahtan beri gülmediğimden yakınan Renda'ya bakarken aynı zamanda Bora'ya haber vermediğimiz için endişeliydim.
"Bora'ya haber mi versek?"
"Nedenmiş o?"
"Renda.. Kavga mı ettiniz yine?"
"Hayır, yani biraz.. Amaan tartıştık biraz. Önemli bir şey yok canım her zaman ki şeyler.." dedi elini boşver dercesine sallarken.
"Kerem'le benim yüzümden mi?"
"Saçmalama Zeynep!"
"Renda.."
"Hadi sus artık.. Film başlayacak."
Beni geçiştirdiğini daha ne kadar fazla belli edebilirdi ki?

Film başlayalı nerdeyse yarım saat olmuştu ama konusunun tek bir kısmını bile anlamamıştım. Yine düşünüyordum. Saatlerim, günlerim, haftalarım böyle geçiyordu.

8. aya girmiştik ve artık çok daha diklatliydim.
Aklıma sürekli hastanedeki konuşması geliyordu. Özledim derken ki sesindeki titreme, hala benim hakkımda bildikleri.. Artık kabullenmiştim. Ben onsuz olamazdım. Ve bu sabah günlerce düşündüğüm konu hakkında bir karara varmıştım.
Affedecek, Kerem'le mutlu bir hayat sürecektim.
Affedecek, kaybettiğimiz günleri telafi edecektim.
Affedecek, mutlu bir aile kuracaktım.

Aynanın karşısına geçtiğimde karnımın diğer hamile kadınlara göre ne kadar büyük olduğunu fark ettim. Aynaya bakmaya devam ederken arkamdaki komidinin üzerindeki telefonu farkettim. Numarasını silmiş olmama rağmen hala ezberimdeydi. İkilemlerden bir kez daha nefret ettiğimi dile getirdim.
Arkama dönüp elim telefona uzandı, ezberlediğim numarayı tuşlarken hala arayıp aramama konusunda tereddütlüydüm. Kapının aniden açılmasıyla telefonu yatağın üzerine atıp kalbimin heyecandan dolayı hızlanmasını dindirmeye çalıştım.

"Gel."
Kapıyı yavaşça açan Kerem'e şaşkın gözlerle bakarken, ağzımdan sadece senin burada ne işin var cümlesi döküldü. Hani affedecektim ben?
"Zeynep.."
"Ne var?"
"Oğlumla ve prensesimle konuşabilir miyim?"
"Ne?"
"Yani bebeklerimle. Bebeklerimizle.."
"B-ben evet tabi."
"Teşekkür ederim.." diyerek lapıyı arkasından kapatarak içeriye girdi. Gözlerini etrafta tararken yüzünde aylardır gördüğüm hüzünlü gülümsemesi vardı. Sanki 'Özledim, affet!' diyordu bakışları. Yavaşça yürüyerek yanıma oturdu. Yatağın üzerine attığım telefona kaydı bakışları üzerindeki yazıyı okurken hayal gördüğünü sandı sanırım gözlerini kırpıştırıp eliyle sildi. O sırafa telefonu kapattım tabi.
"Oğlum.. Kız kardeşin ve annen sana emanet. Büyüdüğünüzde ne kadar işe yaramaz bir babam varmış diyerek, babanızdan utanmanızı istemiyorum. Annemizi ne kadar da üzmüş diyerek kızgın olmanızı istemiyorum. Sizi mutlu edemeyecek bir baba olmak istemiyorum. Yanında olamasam da seninle her zaman gurur duyan bir baban olacak ama."
"K-kerem."
"Bekle, Zeynep. Seninle de konuşacağım."
"Ve babasının biricik prensesi.. Abinin yaptığı haylazlıkları birlikte aşabilirsiniz. Bu yaşta bu kadar ağır bir yük veriyorum omuzlarınıza ama sizi çok seviyorum. Şimdi gidiyorum ama sizi çok seviyorum."
"G- gidiyor musun?" dedim titrek bir sesle. Sesimi düzene koymaya çalışarak derin bir nefes aldım. Ama boğazımdaki yumru izin vermedi o nefesi vermeme."
"Senin için. Sizin için.."
"Zeynep'im. Güzelim.. Gölyazı elmasım. Çok seviyorum be seni. Her şeyden çok. Ama madem ben yokken mutlusun, senin mutluluğun için giderim güzelim. Aşk fedakarlık değil midir zaten? Senin için ölümü bile göze alırım. Sen iyi bir anne olacaksın zaten.. Çocuklarını çok seven, bir anne. Hamileliğin sana çok yakıştığı gibi annelik de çok yakışacak."
"Kerem, yapma."
Gözyaşlarım sicim gibi akarken yanaklarımdan aklımdaki tek düşünce onun gitmesine izin vermemekti.
"Gitme."
"Sen böyle istemedin mi güzelim? Senin için senden vazgeçiyorum."
"Bırakma beni.."
"Zeynep."
"Yapamıyorum sensiz. Olmuyor işte. Bu kalbime söz geçmiyor. Senden ne kadar nefret etmek istesem de yapamıyorum.."
Elini usulca yanağıma koydu. Sanki duyduklarına inanamıyormuş gibiydi. Gözlerinde tek bir duygu vardı. Umut. Yüzümü sağ yanağımdaki eline yasladım bende yavaşça. Gözyaşlarım hala akarken sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Başparmağı ile usulca okşarken yanağımı eline gelen gözyaşımla gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Zorla yutkunur gibi. Acı çeker gibi. Parmağıyla gözümü silerken konuşmaya başladı.
"Ağlama."
"Kerem, gitme."
"Ağlama."
"Yalvarırım gitme."
"Ağlama. Kalbim acıyor. Yapma bunu."
"Seni seviyorum. Seni özledim. Gidersen ne iyi bir anne olurum ne de yaşayabilirim.."
Sonra öyle sıkı sarıldı ki, bir daha hiç bırakmayacağım seni der gibi.
Öyle dıkı sarmaladı ki bedenimi, sen sadece bana aitsin der gibi.
Bedenlerimizi yavaşça ayırırken ellerini iki yanağıma koyarak alnını alnıma yasladı.
"Teşekkür ederim."
"N-ne?"
"Beni affettiğin için."
"K-kerem."
"Seni özledim."
"Ben de seni özledim."
"Gülüşünü özledim."
"Kokunu."
"Dudaklarını." dedi sonra. Sonra.
Sonra usulca belki de tedirgince dudaklarıma bastırırken dudaklarını bir elini karnıma diğer elini de kırılgan bir nesneymişim gibi tutarak belime koydu. Usulca harejet ettirdi dudaklarını. O kadar nazik davranıyordu ki, parmağıyla usulca ittirse paramparça olacakmışım gibiydi.
Dudaklarımızı ayırırken kafasını açık saçlarımın arasına gömdü. Tam boynuma. Sonra öyle derin bir nefes aldı ki bütün oksijen oradaydı sanki.
Ardından ben buradayım der gibi tekme attı bebeklerimiz. Sanki iki kardeş bir olmuş biz de buradayız diyorlardı.
Yüzümde oluşan tebessüme karşılık güldü Kerem. Ben gülümsedim, o gülüşüme bakarken güldü. Boynuna sarıldım sonra. Bu anın hiç bitmesini istemedim o anda.
"Hiç bitmesin."
"Bitmeyecek."
"Bu anı hiç bitmesin."
Yüzündeki kirli sakallarında gezdirdim ellerimi. Saçlarını okşadım sonra. Öptüm usulca dudaklarını.
"İyi ki." dedim,
"İyi ki hiç gitmedin."

Dikkat Öküz Var!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin