5|Sessiz çığlık

261 17 4
                                    

Yumruklarımı sıkmış, öfkeden kararmış gözlerimle karşımdaki adama bakıyordum. Saat gecenin bilmem kaçıydı ve ben bu saatte eve girip yine annemle babam olacak adamın kavgasını dinlemiştim. Ama bu sefer farklıydı, bu alçak adam karısına el kaldırmaya kalkmıştı. Gördüğüm an delirirken hemen aralarına girsem de sonda suçlu yine ben olmuştum.

"Bak oğlum falan demem gebertirim!" Dedi dişlerinin arasından sinirle.

Aynı öfkeli gözlerle yüzüne bakarken "Gebertsene." Dedim korktucu şekilde sakin bir sesle.

O kadar bıkmıştım ki onlardan ve onların hayatıma kattığı hiçlikten. Birilerinin mutluluğuna dışardan bakmak, onları seyretmek o kadar çok canımı yakıyordu ki. Neden beni sevmiyorlardı neden istemiyorlardı anlamıyordum. Annem için bu adamı karşıma alıyordum, o ise kocasının işine karışmamamı söylüyordu. Öfkeden delirmek üzereyken hışımla arkamı döndüm ve kapıyı çarparak çıktım. Arkamdan beni merak etmeyeceklerini, günlerce ev dedikleri yere uğramasam bir kere bile aramayacaklarını çok iyi bilerek çıktım.

Soğuk rüzgar ve aynı zamanda kendisiyle beraber getirdiği soğuk yağmur üzerime damlarken umursamadım. Kendimi o kadar yalnız ve boşlukta hiss ediyordum ki sadece birisine ihtiyacım vardı. Birisiyle konuşmak, aslında o kadar da yalnız olmadığımı anlamak istiyordum. O kadar yalnızdım ama kabullenmek istemiyordum bunu.

Ada'nın evine doğru yürürken hiç düşünmedim. Bana o iyi gelirdi.
Üstüm sırılsıklam olmuş bir şekilde binanın önüne vardığımda derin bir nefes çektim ciğerlerime ve asansöre binerek on ikinci kata çıkmaya başladım.

Kapının önünde durduğumda kırgın ifademi yüzümden silmeye çalıştım ve kendimi biraz da olsun toparlayarak kapının ziline bastım. Bir kaç kere bassam da kapı açılmamıştı. Uyuduğunu düşünerek telefonumu açmıştım ki instagrama elim çarptı ve uygulama bir anda açıldı. Küfür edip çıkacakken Ada'nın paylaştığı story'e gözüm takıldı. Ailesiyle birlikte bir fotoğraftı. İçimde tuttuğum o kırgınlık gün yüzüne vurup gözümden bir damla yaşın damlamasına sebep olurken yere çöktüm yavaşca. Sırtım duvara yaslandığında üstümün ıslak olduğundan dolayı irkilmiştim. Burnumu çekip fotoğrafı kapattım ve hışımla gözümden akmış bir damla yaşı sildim.
Ada evde yoktu demek ki, ailesinin yanındaydı, evindeydi.

Tüm arkadaşlarımın ailesi, sıcacık bir evi varken benim sokağa atıldığımda gidecek yerimin olmaması koyuyordu bir yerden sonra insana. Başımı dizlerime yaslamış titrememin geçmesini beklerken karşımdaki evin kapısı açılmıştı.

"Serseri?" Dedi endişeli bir ses sonra.

Yanıma gelip eğildi ve yüzüme baktı dikkatle.

"İyi misin?" Dedi kollarımı iki yandan tutarak.

Kafamı iki yana sallarken bir iç çektim. İyi misin sorusunu duymayalı baya oluyordu çünkü.

Bir anda havaya kalkmamla neye uğradığımı şaşırırken yüzüme değen sıcak havayla gözlerimi kapattım. Hem çok yorgundum hem de tüm vücudum sızlıyordu. Düşünme yetimi kaybetmişken kendimi derin bir uykunun kollarına bıraktım.

Ağırlaşmış kirpiklerimi zorlukla aralamaya çalıştığımda görüş açıma giren ilk şey beyaz tavandı. Bir kaç saniye öylece baktıktan sonra başımı çevirip etrafa baktım. Tanıdık olmayan yerle hızlıca doğrulurken başımın şiddetli ağrısından  yüzümü buruşturdum. Tam önümde bir aynalı kıyafet dolabı, onun yanında tuvalet olduğunu düşündüğüm kapı vardı. Gözlerimi çevirip odada gezdirdiğimde odanın kenarında bir koşu bandı ve yanında olan ağırlıkları gördüm. Nereye düşmüştüm ben böyle?

Üzerimde bana baya bol gelen siyah bir tişört vardı. Ayağa kalktığımda başımın ağrısını umursamadan kapıyı açıp dışarı çıktım. Dikkatli bir şekilde merdivenleri indiğimde koltukta oturan Ayaz hocayı gördüğümde nefesimi dışarıya verdim. Organ mafyaları tarafından kaçırılmamıştım şükür ki.

Çekingen bir şekilde merdivenin son basamağında dururken boğazımı temziledim. Okuduğu kitaptan başını kaldırıp bana baktı. Yüzünde hafif gülümseme belirirken ayağa kalkıp yanıma kadar geldi.

"Uyanmışsın serseri, iyi misin?" Yumuşak bir şekilde elini alnıma koyup ateşimi kontrol etti.

"Ateşin de düşmüş zaten." Dedi sakince.

"İyiyim ben teşekkür ederim. Ama benim burada ne işim var?"

"Sanırım sevgilinin yanına gelmiştin ama o evde değildi. Ben de sırımsıklam olduğunu gördüğümde içeri almak istedim. Ateşin vardı." Diye uzun uzun açıkladığında takıldığım tek nokta Ada'nın sevgilim olduğunu düşünmesiydi.

Kaşlarım çatılırken "Ada benim kardeşim." Dedim dik dik yüzüne bakarken.

Yüzünde keyifli bir gülümseme oluşurken "Gel, kahvaltı yapalım." Dedi.

Ben yüzündeki gülümsemeye takılıp kalmışken hipnoz olmuş gibi başımı salladım.

Birlikte masaya oturduğumuzda çeşit çeşit kahvaltılıklara baktım. Ağzım şaşkınlıktan aralanırken o ise dikkatli bakışlarla yüzüme bakıyordu. Beğenip beğenmediğimi mi merak ediyordu acaba?

"Hep böyle mi yaparsınız kahvaltınızı?" Dedim elime çatalı alıp salatalığa batırırken.

"Nasıl?"

"Böyle on kişi doyacak şekilde."

Kafasını eğip güldüğünde dudağımın kenarı kıvrıldı. Kafasını iki yana sallayıp "Hayır, sen varsın diye bu kadar çok çeşit var." Dedi gözlerime bakıp.

Boğazımı temizleyip "Teşekkür ederim hocam. Beni donarak ölmekten kurtardınız. Can borçluyum size."

"Saçmalama, hiç bir şey borçlu değilsin bana. Hem ben insanlık görevimi yaptım. Kim olsa bırakmazdım orada." Kafamı salladım dediklerine.

Nedense bu yaptığı güzel haraketin bana özel olmaması üzmüştü beni. Saçma sapan hislere kapıldığımı anlayıp kendimi önümdeki kahvaltıya verdim.
Çalışmaya başladığımdan beri evde asla kahvaltı etmezdim ve dolayısıyla nasıl bir şey olduğunu unutmuştum. Aile nasıl olunur , beraber sofraya nasıl oturulur unutmuştum.

Boğazım düğümlenirken çayımdan bir yudum aldım. Bu hoca bana çok  sıcak hiss ettiriyordu. O olunca güneş vardı hep sanki. Sımsıcak oluyordu her taraf.

......

"Ben artık gideyim." Dedim koltukta küçük bir yere sinmiş, dakikalardır sessizce otururken.

Kahvaltı ettikten sonra bana salonda oturmayı teklif etmişti ama ben onu tanımadığımdan ne konuşacağımı, ne diyeceğimi bilmiyordum. Kafamı meşgul eden tonlarca şey varken bir şeyler düşünüyordum hep. Bu yüzden kafam epey doluydu ve birde onu tanımak için yoramazdım kendimi. Sonuçta haftada bir kaç kez bize dersi olan basit bir hocaydı o benim için.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" Dedi siyah gözlerini yüzümde gezdirip.

Kısaca kafamı salladığımda "Göründüğün gibi biri misin?" Diye sordu.

Anlamaz bakışlarım gözlerindeyken kaşlarımı çattım.

"Demek istediğim, dışarıdan herkese gösterdiğin gibi sert biri misin yoksa kalbinde çok şey mi saklı?" Dediği cümleler tam noktasına değerken yutkundum ve sert bir sesle "Nasılsam oyum." Dedim.

İnanmayan gözleri bir saniye bile olsun gözlerimden ayrılmazken bakışmamızı sürdürdüm. Bu hocada çok farklı şeyler vardı. Geldiği bir kaç haftada beni tamamen çözmüştü. Beni yıllardır tanımayan ailem, arkadaş çevrem bana kendi kişiliğimi unuttururken bu hoca bana gerçek benliğimi hatırlatıyordu. Kendi içimde yaşadığım binlerce yükü görüyor, karanlıkta haykırdığım o sessiz çığlıkları duyuyordu sanki. Ve bu, inanılmaz derecede hoş hiss etttiriyordu. Sanki..sanki bulutların üzerindeymişsin gibi.














Okunuyo he kitap o kadar da kötü değilmişiz🫡

HOCAM | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin