Bu bölümü diğer bölümlere göre çok geç yazdığımın farkındayım. Ama elimde değildi. Hani bazı şeyleri yaparken istediğiniz ilgiyi görmeyince pes edersiniz ya aynı durum bende de geçerli. Bu hikayeyi yazmak için heveslendim ama yorumlarda gerçekler çıkınca hevesim kırıldı. Söyledikleri şeyler yani hatalarımın çok hızlı anlattığım,sözde kurgunun belli olmadığı ve ayrıntıya fazla inmemem,yazım yanlışlarımın olması... Hatalarımdan dolayı hevesimin kırılmaması gerekir ama başka bir şey daha var. Okuyucu sayısı benim çabalamamla 391 oldu. İki haftada bu kadar olması sevindirici bir olay ama verilen oylara bakınca 3 kat daha az. Üzüldüm. Emeğimin karşılığını pek aldığımı düşünmüyorum. Okuyan herkes oy verebilir ama olmuyor. Özür dilerim. Oylamayı unutmayın. Sizleri yine de seviyorum. I love you.
Arabadan inip eve doğru yürümeye başladık. Ev bana ilk defa bu kadar güzel gelmişti. Masmavi duvarları,kahverengi pimapen pencereler ve siyah,sade bir kapısı...
Aslında evin güzelliği sadece masmavi renkte ki duvarlarından,kahverengi pimapenli pencerelerinden ya da siyah kapılarından değildi minik ve bir ev olduğu içindi. Çok minik olduğu için renkleride ona çok tatlı ve şirin bir hava katıyordu. Aslında tatlılığı renkleri küçük olduğundan dolayı taşıyabilmesiydi.
Uzun bir yürüyüşten sonra sonunda kapıya ulaşabilmiştik. Aslında ben değil o ulaşmıştı. İki kat hızlı ve büyük adamlar ben değildim sonuçta.
Psikopat bey kapıyı açtı içeri girdi ve bende içeri girip kapıyı kapattım. Bana kaçmamın hesabını sormaması için hızlıca ayakkabılarımı çıkartıp terliğimi giydim. Nedense beyefendi evde o kirli,haram ayakkabılarıyla geziyordu ve bundan hiç hoşlanmıyordum. Şimdi onunla bu konu hakkında tartışırdım ama bana hesap sormasından korktuğum için ses çıkarmadan merdivenlerden çıktım. Kendi odama girdim.
Çok yorgundum. Uyumak istiyordum. Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Gözlerimin altı şişmişti ve morarmıştı,saçlarım sanki kız kavgasından çıkmış gibiydi. Üzerimde sabah giydiğim üstler vardı. Popoma pantolona baktığımda siyah olduğu için yerlerde oturduğumdan bembeyaz olmuştu. Hemen duş alıp uyumam gerkiyordu. Ama duş aldıktan sonra bu iğrenç kıyafetleri giymeyeceğime göre psikopat beyle birlikte aldığımız kıyafetleri aramaya başladım. Odamın her tarafına baktım ama bir türlü bulamadım. Mübarek sanki telefonda arasamda bir türlü cevap vermiyor. İç sesimin yaptığı iğrenç,hayattan soğutan ve yaşama isteği bırakmayan esprilere karşılık yüzümü buruşturdum.
İç sesimi sövmeye başladım. Allah belanı versin iç ses. Geber inşallah iç ses. Hapislerde çürü inşallah iç ses. Öl inşallah iç ses...
Yeni aldığım kıyafetlerin evin neresinde olduğunu bulmak için merdivenlerden inip mutfağa gittim. Ne zaman bir şey olsa bir şey kaybetsem mutfağa gidiyordum ama istediğim her şeyi de tuhaf olsada mutfakta buluyordum.
Etrafıma bakınca masada reçelle süslenmiş krepi görünce sandalyeye oturdum ve kurt gibi acıktığımdan saldırıya geçtim. Krep sıcaktı ve çok hoştu. Acaba kim yapmış? Diye kendime sordum ama bu çok saçma bir soruydu çünkü bu evde ben ve psikopat beyden başka kimse olmadığına göre ve ben yapmadığıma göre o yapmıştır. Gerçekten bir erkeğin bu kadar güzel krep yaptığını ilk defa görüyordum. Yok ya asıl bir erkeğin mutfağa gidip bir şeyler yaptığını ve bu kadar başarılı olduğunu ilk defa görüyordum.
Krepi bitirdim ve masadan kalkıp tabağı yıkadım. Sonra odama gitmek için mutfaktan çıkacakken mutfak kapısında beni izlediğini görünce korkudan çığlık attım. Kulaklarını kapattı
"Ne biçim bir ses var ya sende? Az kalsın kulak zarım patlayacaktı." Dedi ellerini yavaşça kulaklarından çekerek.
Beni çok korkutmuştu. Sessizce beni izlemekte neyin nesiydi öyle? "Bir anda seni görünce korktum. Sence de korkmam normal değil mi?" Dedim su içmek için bardak arayarak.
Musluğun üzerindeki dolabı açtım ve sevinçle "Buldum!" diye bağırdım. Elimdeki bardakla birlikte buzdolabınına yanına gidip kapısını açtım ve içinden bir şişe su çıkarıp ona baktım. Beni izliyordu. Hâlâ soruma cevap vermemişti ama cevap vermesede bir şey olmazdı. Elimdeki bardak ve şişeyi masaya koyup bardağa suyu doldurdum. Sandalyeye oturup bardağı kafama çekmemle ağzımdan püskürmem bir olmuştu. Suyun içine tuz katılmıştı.
Benim bu halime gülerken sinirlenip "Neden gülüyorsun be? Biraz durdum "Sen! Sen koydun dimi?" Dedim yüzümü ekşiterek. O ise hâlâ gülüyordu. "Şimdi görürsün sen!" Elimdeki bardağa şişedeki suyu koydum ve hiç ummadığı anda ona yaklaşıp suyu baştan aşağı döktüm.
Şimdi zafer benimdi. Yüzümdeki zafer gülümsemesine engel olamadım. Böyle bir tepki beklemediği için şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Onun bu haline daha fazla dayanamayıp kahkaha atmaya başladım. Çok komik görünüyordu. Hem de çok.
Bana doğru yaklaşınca bende gerilemeye başladım. Ani bir hareketle yarısı su dolu şişeyi alıp benim üzerime dökünce çığlık atmaya başladım. O beni daha çok ıslatmıştı.
Kesin iç çamaşırıma kadar ıslanmışımdır. Şaşkın bir şekilde ona baktığımda kahkaha atarak beni izliyordu.
Kaşlarımı çatıp ona doğru yaklaştım ve elindeki şiseyi kaptığım gibi musluğun olduğu tarafa koştum.
Zaten mutfak küçük olduğundan musluğa yetişmem pek uzun sürmemişti. Musluğu açıp şişeyi doldurmaya başlamıştım ki iki el belimi kavrayıp kendine doğru çekince çığlık attım. Çığlık atmamla elimdeki şişeyi düşürmem bir olmuştu.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" Diyerek bağırdım.
"Beni ıslatmayı bir daha denersen sonucuna katlanırsın." Diyerek belimi kavradığı ellerinden biriyle bacakları kavrayıp kucakladı ve mutfaktan çıkıp merdivenleri yöneldi.
"Bıraksana be beni! diyerek göğsüne vurmaya başladım. Ama hiç etkilenmiyordu.
"Sussana yaramaz kız." Diyerek merdivenleri çıktı.
"Nereye götürüyorsun beni? Yani sonuçta beni götürüyorsun. Bilmeye hakkım var."
"Gidince görürsün meraklı melahat." diyerek gülmeye başladı.
Onun bu haline kaşlarımı çatarak "Melahat kim?"
"Sen." Diyerek tekrar gülmeye başladı.
"Ne? Ben mi? Bir kere ben defneyim anladın mı?"
"Hayır sen meraklı melahatsın." Diyerek kıkırdadı ama daha fazla dayanamayıp gülmeye başladı.
"Hey! Ben Defneyim. Asıl sen kimsin? Senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Yani senin yanında yaşıyorsam bilmek zorundayım. Belki bir katilsindir ya da mafyasındır aslında sende mafya tipi var ama birinin canına kıyar mısın bilmem. Genelde her mafya katil olur. Sende katil olabilirsin. Pis katil bıraksana beni!" Dediğimde banyoya gelmiştik bile. "Neden buraya geldik?" Dediğimde hiç cevap vermeyince
"Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın dimi?" Dediğim gibi kahkaya atmaya başladı. Ve hemen boynuna sımsıkı bir şekilde sarıldım.
Kahkahası kesilmişti. Acaba boğdum mu onu sıkıca sararken? Ellerimi gevşetip ona bakmaya çalıştım. "Ne oldu?" Dediğimde tepkisiz bir şekilde arkama bakıyordu. Ellerimi boynundan çekip yüzünü kavradım "İyi misin? Dedim ama hâlâ tepki vermiyordu. Ne olduğunu öğrenmek için ellerinden çıkmaya çalıştım ama bırakmıyordu.
Hal böyle olunca ellerindeyken gözlerimle gözlerinin baktığı yeri takip ettim ve gördüğüm şeyle çığlık attım.
Bu bölüm biraz kısa ve geç oldu. Hevesim yoktu. Zaten bölümün başında bahsetmiştim.
Artık uzun yapmaya çalışacam geçen bölümler de 30 sayfalık vardı mesela. Kısa olduğu için özür dilerim. Oylamayı unutmayın lütfen. Öptüm hepinizi :* :* :* :* :* :) (: