Gözlerini açtığında yanındaki adamın telaş ve stresi herkesi rahatsız ettiği gibi en yakınındaki David'in de canını sıkmıştı tabi... Adam belli ki Türk'tü. Türkçe bağırıp çağırıyordu. Her halinden belliydi uçağa ilk kez bindiği... Uçak sadece uzun süreli bir türbülansa girmişti, bundan dolayı titriyordu yeni doğmuş bir kuşun yüreği gibi... Adamın bir korkusu da Atlas Okyanusuna düşüp ölmekti; uçak daha o civarlardaydı çünkü...Neyseki türbülans daha uzun sürmemiş, hostesler de panik olan adamı sakinleştirmişlerdi. Ama tabi, David'in tüm uykusu kaçmıştı.
Neyseki yanına aldığı 'Zirvedekiler' kitabını okuyabilirdi. Bu kitabı çok severdi. Kitap, zirvedeki insanların ne türlü acılardan derece derece iyi yerlere nasıl geldiğini; adamların acıklı başarı öykülerini anlatıyordu...
Kitapta şu bölüme gelmişti:
Abraham Lincoln kendini şöyle anlatıyor;"Yoksul bir ailenin çocuğu olarak mahrumiyetle oldu bir evde doğup büyüdüm. Midemin açlığını kuru mısır ekmeğiyle bastırırken, ruhumun açlığını ödünç aldığım kitaplarla giderdim. Okumaya aşıktım; bir çiftlikte tarlada işçi olarak çalışırken de okudum, bir bakkalda çıraklık yaparken de.."
Bu sayfayı tekrar tekrar okuyordu. En sevdiği şahsiyetti ilk öldürülen ABD başkanı... Ne acıklı durumlardan ABD başkanlığına olan yolculuğu yazılıydı kitapta... Gerçekten etkileyiciydi bu durum. David de kendine pay çıkarıyordu bu tür hikayelerden; çünkü anne babasını küçük yaşta kaybetmişti, öksüz ve yetim büyüyen diğer çoğu çocuk gibi yapmayıp hayata ve kitaplara sımsıkı sarılmıştı. Bu da onu gerçekten hayata karşı bir-sıfır yenik başladığı maçta, iki-bir galip getirmişti.
Kitabı okurken dalmıştı yine...
Uçak bu sefer zelzele olurcasına titriyor, lambalar yanıp sönüyordu. Korku filmini andıran bu görüntünün yanı sıra bir de David'in yanındaki adamın çığlıkları kulakları sağır ediyordu... Pilot uçağın Atlas Okyanusuna düşeceğini ve tüm önlemlerin alınması gerektiğini belitti mikrofonla. Host ve hostesler oradan oraya koşuşturuyorlar, ağlayan bebekler susmuyorlardı... Çoğu kişi "İsa, bizi kurtar ! " diye bağırırken, David tüm sakinliğini koruyordu. Ayağa kalkıp "Susun artık ! " diye bağırdı ve can yeleğini giyerek, acil çıkıştan atladı. Tam Atlas okyanusuna dalış yapacaktı ki...
Yanındaki adam " Uyan dostum, uçak iniş yaptı, birazdan bizde ineceğiz." demesi üzerine az önceki kabus tarzı uykudan uyandığına hala inanamıyordu David. Ama mutluydu. Derin bir nefes aldı. İki dakika sonra da kemerleri açmak için izin gelmiş ve yavaşça uçaktan inmeye başlamışlardı. Bu macera gibi yolculuktan geriye kalan ise gördüğü kabus dolayısıyla dudağının hemen sağ kısmında çıkan uçuktu.
David'i karşılamaya gelen kişi ise Tellkomme şirketinden İhsan bey. Siyah, şık -büyük ihtimalle şirkete ait- araca David'i bindirerek yola koyuldular... David etrafı dikkatlice izliyordu. Yan şeritte olmuş bir kaza dikkatini çekti. İhsan Bey de kaza hakkında konuşuyordu kısık sesle. David'e her şey farklı geliyordu. Gözlerindeki mercekleri açmış olaylara pür dikkat bakıyordu. Ayrıntıları görmek istiyordu her zamanki gibi. Yolculuk devam ediyordu..
Eskiden Doğu Roma'nın başkenti olan bir şehri gezmek farklı bir duyguydu bir Amerikan için... Koca İstanbul'da bakalım David'i daha neler bekliyordu...
Yorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERGÜZEŞT-İ DAVID
KurzgeschichtenSergüzeşt-i David : Adı üzerinde "David'in Serüveni" dir. David'in başından geçen olayları anlamaya çalışacağız beraber. Bazen bir POLİSİYE'nin içinde; bazen bir MACERA VE AKSİYON'un tam ortasında bulacağız kendimizi. Heyecan ve merak dolu bu romanı...