Az önce biraz düşündüm de sanırım bu sene sınavda istesem de bir şeyler başaramayacağım ve kendi kendime bunu düşünüp kafayı yemek yerine kitaba bölüm atıp kafa dağıtmaya karar verdim. Bu sene sınava girecek herkese başarılar diliyorum umarım hayalleriniz sadece hayal olarak kalmaz. Benim hayallere bir yıl kadar uzatma geldi. Umarım siz uzatmalara kalmadan atlatırsınız sınavı.
Bölüme geçecek olursam artık kitapta bir şeyler netleşsin istiyorum. Sizin de kafa karışıklıklarınıza bir gram olsun iyi gelecek bir bölüm yazmaya çalışacağım. Herkese iyi okumalar.
(Bu bölüm Duru'nun lise zamanında geçiyor)
***
Adalet daha çok küçükken hayatımıza giren bir kelime. Aslına bakarsan da koca bir kavram yanılgısı.
Şuanda bunu düşünmeme sebep olan herkesten nefret ediyorum. Hayatın asla kitaplarda yazan adalete sahip olmayacağını öğreten Engin'den nefret ediyorum. Ondan ve onun aptal örgütünden korkan müdürden de okuldan da nefret ediyorum. Ve en çok kendimden, insanların korkaklığına laf edip buna rağmen en büyük korkak olan kendimden nefret ediyorum. En çok kendimden...
"Duru odama gel" müdürün yüksek sesi koridorda yankılanırken kafamı uzun süre sonra ilk kez yerden kaldırıp müdürün odasına baktım. Kapının pervazına yaslanan koca cüssesiyle ve aptal ifadesiyle bana bakıyordu.
Okulda bir olay oldu mu her tarafta gizlice olayı gözetleyen gözler şimdi kendi kabuğuna çekilmişti. Müdürün odasına doğru bir adım attığımda kalbim küçük bir umutla çarpıyordu. Gözümde belki de en prestijli yetkili insanlardan biri olan müdür bir şeyler öğrenmişti ve sonunda bana yardım edebilecek birisi vardı.
Adımlarım fayanslara çarptıkça hafif bir gıcırtı çıkıyordu. Herkes koca bir ölüm sessizliği ile benim adımlarımı izliyorken nefesimi tuttum ve kimseyle göz göze gelmeden koşar adımlarla müdürün odasına girdim. Müdür ben odaya girdikten sonra kapıyı kapattığında tuttuğum nefesimi rahatça verdim ve umut dolu gözlerle müdürün gözlerinin içine baktım. Tutanacak bir dal, avunacak bir teselli için.
"Veysel hocam o bana vurduğunda... Yani engin bana vurduğunda ikinci katta ki kızlar tuvaletinin önündeydik. Kamera eminim bizi çok net görmüştür. Her şey kayıtlı ve ben bir şey yapmadan o kolumu tutup beni duvara fırlatıyor." Ağzımdan kelimeler aralıksız dökülüyordu ve kendime nefes alacak fırsat dahi vermiyordum. "Şahit olanalar da var, gerçi şahitlik yapacaklarını sanmıyorum ama varlardı. Kamerada her şey belli onalra gerek yok. Geçen sefer bahçede olduğunda kameraların bozuk olduğunu söylemiştiniz. Ama 2 ay geçti ve yaptırmışsınızdı-"
"Yaptırmadık." Veysel hocanın sert sesi kulaklarıma dolarken olduğum yerde öylece kaldım. "A-ama hocam... Hocam bu sefer çok kötü vurdu bana kıyafetler yüzünde belli olmuyor ama karnında ve bacaklarımda morluklar çok belli bakı-" Konuşurken gömleğimi hafifçe kaldırıyordum ki hocanın elleriyle sekteye uğradım.
Bileğime sarılan sert nasırlı elleri ile tam karşımda duruyordu. "Ne yapıyorsun terbiyesiz utanmıyor musun?" Gözlerim şaşkınlıkla büyürken içimde ki duygular yüzeye çıkmak için yalvarıyordu. " Yaralarımı-"
"Kes sesini bu yaptığın igrençligi görmezden geleceğim. Sende olanlardan kimseye bahsetmeyeceksin" iyi de ben bir şey yapmamıştım ki. Ben sadece... Sadece masum olduğumu göstermek istiyordum.
Gözlerim yaşlarla, ciğerlerim havayla doldu. Farkında olmadan çok hızlı nefes almaya başlamıştım. Görüşüm bulanıklaşırken tüm ümitlerimin tekrar hiç olduğunu hissettim.
"Hocam yapmayın, yapmayın yalvarırım. Ben sadece yaralarımı göstermek istedim. İsterseniz kadın hocaya göstereyim yanlış anlamayın ben sadece, hocam ben sadece yardım edin istedim. Lütfen dinleyin beni"
Hocanın taş gibi gözleri çaresizlikle gözlerimden uzaklaştı. "Koridordakiler bozuk ama benim odamda ki kameralar çalışıyor Duru" dedim bileğimi bırakarak. " Ve az önce yaptığın hareket yanlış anlaşılmaya çok müsait. Ses olmadan kimse ne olduğunu bilemez. O yüzden-"
Daha fazla dinleyemeden bacaklarım gücünü kaybetti ve dizlerimin üstüne olacak şekilde yere düştüm. Hayır hayır yapmazsınız. Yapmayın.Başımı ellerimin arasına sıkıştırdım ve gözlerimi sıkıca kapatıp nefes almaya çalıştım. "Neden neden neden neden neden neden sizde mi neden neden" ellerimi başıma vurup sayıklarken nefesim de kesilmeye başladı.
Müdür hızla önüme çömelip omuzlarımdan tutup beni sarstı. "Duru iyi misin?" Sesinde ki endişe değil panikti. Zaten son duyduğum seste kulağımda çınlayan iğrenç panik sesleriydi.
"MAHMUT HOCAM İÇERİ GELİN"
***
Gözlerimi açtığımda hâlâ müdürün odasındaydım. Başımın altında mahmut hocanın ceketi vardı ve Mahmut hoca bana kolonya koklatıyordu.
Zar zor yattığım yerden doğrulmaya çalıştım ve son bir ümit hocanın yüzüne baktım. "Hocam ben-""Kızım beni bu işe karıştırma" dediğinde kalbimde ki ağrıyı umursamadan ve kulağım deli gibi çınlarken müdürün odasından çıktım ve kapıyı sert bir şekilde çarptım. Ardından az önce durdugum koridorun köşesinde ki kolonun dibine çöktüm. Dizlerimi göğsüme çekip kollarımı dizlerimin etrafına doladım ve yüzümü de dizlerime yasladım.
Anne... Kurtar beni anne. Çıkamıyorum işin içinden. Annem... Annem sen üzülme istiyorum ama ben ölmek üzereyim.
Yanıma bir bedenin oturduğunu hissettiğimde kulağımın dibinde ki sıcak nefes tenime vurdu ve tüylerimi ürpertti.
"Bu okulda ki çoğu öğrenciyi zehirledin sen" Engin'in iğrenç sesi vücudumu sarsarken gözlerimi daha sıkı kapattım."O kadar öğrenciye hap satarken için azıcık sızlamadı da kendine zarar gelince mi ağlıyorsun. Zavallı acınacak haldesin"
Okul eteğimin kumaşını parmaklarımın arasına doladım ve eklem yerlerim beyaza dönecek kadar sert bir şekilde sıktım."Hiçbir şey bilmiyorsun, kimse hiçbir şey bilmiyor" dedim ne onun ne de bir başkasının duymasını engelleyecek kadar kısık bir sesle. Bilmiyordu bilmiyorlardı. Bu okulda ki hiçbir öğrenci daha önce uyuşturucu içmemişti, çünkü ben onlara asla satmamıştım. Parasını karşılamak için çalmıştım annemin altınlarını. Satmış gibi davranıp ödeme yapmak için. Ama elimde avucumda tek kuruş kalmamışken daha ne kadar satmaya devam edebilirdim. Edemedim. O yüzden dayak yedim senden. O yüzden ağlıyorum şimdi. Yatağımın altında yüzlerce paket uyuşturucu varken, annemin altınlarını çalmışken, sizin maşanız haline gelmişken ve gittiğim bütün kapılar yüzüme kapanırken kendi canıma mı ağlıyorum sanki.