Ben bir kahraman değildim.
Kendimi kurtarmak için yeterli gücüm yoktu, üstelik bazı zamanlar kurtulmak adına isteğim bile kalmıyordu, yer yer tutunduğum ipleri bırakıp kendimi boşluğa bırakmak istiyordum ama, hayat ben gözlerimi kapattığımda dahi akmaya devam ediyordu.
Sonra bu akışın içinde sonsuz depresyonumla birlikte kaybolmuş, dipsiz bucaksız hüznün içine düşerken, bileklerime sarılan sımsıcak parmaklar sayesinde olduğum yerde saymaya başlamıştım.
Aşağı düşmemek bile başarıydı benim için. Ayaklarım sağlam bir zeminde değildi, hayata bağlanıp yukarı tırmanamıyordum belki ama aşağı da düşmüyordum. Çünkü o oradaydı.
Üzüldüğümü hissedermiş gibi, tek damla göz yaşım düştüğü anda "İyi misin?" mesajlarıyla zorlayarak girmişti hayatıma. İkk başta kabul etmemiştim, boşa kürek çektiğini düşünüp onu da herkes gibi itelemiştim ama, hayır. Pes etmemişti.
"Bugün film izleyelim mi?" soruları bir yana, son sınıf öğrencisi olduğumu bilip ben test çözerken benim ona soru atmamı bekliyor, attığım soruları bulduğu değişik bir ses değiştirme programıyla video kaydına alıp, inceltilmiş komik seslendirmesiyle tek tek anlatıyordu.
Kendisine Şifacı diyor olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu benim için. O benim şansımdı.
Kimisi dört yapraklı yonca bulurdu, kimisi at nalı kullanır, kimisi de değişik ritüeller yaparak kendisini iyileştirir, gülümsetirdi. Benim gülümseme sebebimse onun gecenin bir vakti yolda bulduğu kedinin fotoğraflarını bana atmasıydı.
Farklıydı ama bunun farkında değildi. Onun da hayatında bir sürü sorun olduğuna emindim, ama onu bulacağımı düşünüp anlatmıyordu hiçbirini. Üzüldüğünde, attığı mesajlardan anlıyordum. "Taehyung, uyumadıysan benimle şarkı dinler misin? Playlist yaptım bize," diyip beni usulca çağırması, o yumuşak kalbi...
Zeki biri değildim, hiçbir zaman kafası her şeye basan o tip insanlardan olmamıştım, ama bazen, birini en ufak kelimesinden, en ufak hissiyatından tanırdım... Annem ölmeden önce bir kez telefonunu kaybetmişti, o zamanlar yedi ya da sekiz yaşımdaydım ve başka birinin telefondan tam olarak şunları yazmıştı, ve evet, o yaşta da telefonum vardı.
"Meraklanma oğlum, iyiyim."
Bu mesajı beni kaçırmak isteyen kırk yaşında psikopat bir amca da yazmış olabilirdi. Belki böbreklerimi çalacaktı, bilemezdim. Annem olup olmadığını çözmem imkansızdı.
Ama hissediyordum işte.
Annemin merhameti minik mesajlardan bile belli olurdu, isterse binlerce kilometre ötede olsun, onun beni düşündüğünü kalbimde hissederdim ben.
Aynısı onda da geçerliydi.
Tek bir mesajından hissediyordum sevgisini. Sanki kocaman kolları varmış da, beni de içine alıp sıkı sıkı sarılmış gibiydi. Ama onun kim olduğunu bilmiyor oluşum beni öyle rahatsız ediyordu ki, ona yapmadığımı söylesem de araştırmaya başlamıştım.
Sonuç koca bir hiçti. Ne ismini, ne nasıl göründüğünü öğrenebilmiştim. Bu yüzden bırakmış olsam bile ona onu araştırdığımı asla söyleyememiştim.Kocaman kollardan bahsetmişken,
"Jungkook?" Havanın ılık olmasını fırsat bilip saat dokuz gibi evden çıkmıştım, Jungkook da beni kapımın önünde bekliyordu. Siyah dar bir tişörtün altına bol pantolonlarından birini geçirmiş, amacını asla anlayamadığım nikotin bantlarıyla bana bakıyordu.
"Efendim güzelim," dedi. Sesi yumuşacıktı. "Sigara mı içiyordun sen?"
"İçmiyorum normalde, ama bugün ihtiyacım varmış gibi hissettim. Rahatsız olacağını düşündüğüm için bunlardan taktım iki tane, ama çıkartmamı istersen hemen çıkarabilirim, biliyorsun." diyip hemen açıklama yapma moduna geçtiğinde güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
so far away
Fanfickim taehyung, intiharın eşiğindeyken jeon jungkook ile tanışır. agust d - so far away