8✨ (The Man in the Hat)

57 6 14
                                    

Şşşş
Naberrr
Bu bölüm Bayan H'ye ithaf edilmiştir.
Lütfen ona göre saygıyla okuyunuz. ✨💅🏻
(Yoksa Bulut Hakkı ve Bayan Wilson gece çay takımıyla tepemizde dikilir.) 👓☕
Neyse iyi okumalarr ✨

                                      ***

"Gerçeğin en kötüsü bile şüpheden iyidir."
                               ~Sir Arthur Conan Doyle
                                                      (Kayıp Gelin)

"Umarım biraz ilerleme kaydetmişsinizdir. Ayrıca bu ne hal? Ofisimi kirletmemiş olmanızı tercih ederdim."
"Aptal bilgisayarlarının John'la alakası ne?"

John tam ağzını açmak üzereydi ki daha bir şey söyleyemeden sözü kesildi:

"İlgilenmediğine göre bu bilgiye de ihtiyacın olmamalı Sherlock."
"Vakayla ilgili-"
"Ha yani yine işin düştüğü için mi geldin?"
"Neden inat ediyorsun? Yaşlandıkça inatçı bir keçiye dönüşüyorsun."
"Hey! Yeter ama! Çocuk gibi atışmayı keser misiniz? Ayrıca ben de buradayım. Ne olduğunu söylemek isteyen var mı?"

Mycroft imayla cevap vermeye hazırlandı ama John elini kaldırıp konuştu:

"Hayır ben kimseyi ikna etmiyorum. Ayrıca ne bilgisayarı?"

Sherlock pislikçe Mycroft'a sırıtıp John'a döndü.

"Mektubun geldiği sıralarda buraya getirildiğimizde sevgili abimin (!) söylediklerini hatırlıyor musun? Bir vaka vermişti. Siz demişti. Genelde öyle dese de -genelde sorunları çözen ben olduğum içindir belki- işin içinde seninle ilgili bir şeyler var. Tabii birkaç dakika öncesi bunu kanıtlıyor. Ama bu uyuz herif söylemeyi reddediyor-"
"Konu senin vakana gelince anca aklına düştüğüm için olabilir sanırım Sherlock!"
"Ah tabii nasıl aklıma gelemedi ki?! Bir düşüneyim.. Sanırım o sırada bombadan kaçmamız gerekiyordu, değil mi John?!"
"Shh!"

John bir yere odaklandı ve dikkatle oraya bakmaya başladı. Kulağı çınlamaya başlayınca gelen sesin odanın içinden olmadığını anladı. Her yer beyazlaştı ve sonra beynine karanlık ve sessizlik hakim oldu...

                                   ***

"Eve biri sızmış. Yoksa nasıl içtiğimiz suya kadar karışsın?"
"Sen de test yaptırsan iyi olur."
"Bende bir şey çıkmaz. Baksana onun bile alerjisi olduğunu bilmediği maddeler çıktı. Hedef ben değildim. Onun kanını bir yerden almış."
"Sen neredeydin? Sana bile fark ettirmeden evinize girmişler. Fazla sakinsin. Geçen yıla g-" Ama adam onun sözünü kesip bariz bir nefretle konuştu.

"Sakin falan değilim. Paslanmışım." Delirmiş gibi kıkırdadı ve bağırarak devam etti:
"Beni alıştırdınız! Tehlikenin tamamen gittiğine inandırdınız! Sanki hayatımda bir daha hiç tehdit edilmeyecekmişim gibi rahatladınız! Ve ne olduğuna bak! Sıradan bir herif bile daireme girip arkadaşımı zehirliyor!"
"Sesini alçalt. Hastanedesin."
"Nasıl sakin olayım?! Arkadaşım ölümden döndü! İki kez! Üstümüze binalar yıkılıyor ve sen de o aptal bilgisayarlarında ilgili bir şeyler zırvalıyorsun! O ölürse bundan seni sorumlu tutarım! Anladın mı beni!?"
Sherlock sakinleşmek için dışarı çıkarken abisi de sinirle nefes verip telefonuna gelen aramayı cevaplamak için oradan uzaklaştı.

                                    ***

Bir an ışık gözlerini kamaştırırken John mırıldandı.
"Öldüm mü?"
"Daha değil." John sırıttı.
"Korkunç görünüyorsun."
"Nasıl yani?"
"Birini öldürmeye hazır gibi."
"Dedi her yere silahla giden doktor."
"Bugün şaka bile kaldırmıyorsun."
"Zaten çok neşeli olmamız gereken bir durumdayız, değil mi?"
"Yaşıyoruz?"
"Ucu ucuna."
John kaşını kaldırıp "hadi ama" dercesine baktı.
"Sayılır?" John hafifçe sırıtıp doğrularak elini uzattı. Dedektiften tepki gelmeyeceğini düşündü ama o, elini çekmeden hemen önce güçlü bir şekilde elini sıkarak karşılık verdi.
Gözlerinde geçen seferki ifade vardı.

"Sayılır."
                                    
  

                                    ***



"Söyle artık. Söz veriyorum SIA'ye bildirmeyeceğiz Mycroft (!)."
"Mizahınıza hayranım, Dr. Watson. Ama söylemem gereken şeyden önce çok tepki vermemenizi rica edeceğim."
"Harry kayıp, değil mi?"
"N-Kim söyledi?"
"Sen. Şimdi."
Sherlock kıkırdamamak için yanağını ısırmak zorunda kaldı.
"Kaldığı en son yerde boğuşma izleri var. Kan izi de."
John'un sırıtışı kayboldu. Elleri buz kesti, beyni anlamaya çalışırcasına karıncalandı.
"Nasıl yani? Ne demeye çalışıyorsun?"
"Ablan, John. Ablan yok." Doktor'un aklına bir fikir geldi.
"Nereden biliyorsunuz belki de yine o heriften para almıştır. İki güne bırakırlar."
İkisi de şaşkınlıkla başını kaldırıp baktı.
"Ne yani umursamıyor musun?"
"Gayet normal bir şeyi korkunç bir tonda söylerseniz herkes korkar. Bir daha olmasın. Teşekkürler."
İçeriden koşan bir adam gördüler.
"Az önce senin verilerini mi çaldı o?"
"Şifreyi bilen kimse yok-.. Şey dışında."
"Kim?"
"Taylor dışında."





Öncelikle The Doctor olduğu için ayrım var.
Of tamam bunu geçiş sayın...
Cidden kısa.
Sevmedim ama sevdim.
Ya diğer bölüm gelecek ama belki iki üç bölüme bu vaka biter. Elimde yeni iki vaka daha var. Birinin birinci bölümünü bilgisayarda yazıyorum. Bu benim ilk hikayemdi ve -büyük ihtimalle fark etmişsinizdir- acemilikle yazdım. Diğeri daha özenli ve uzun olur sanırım. Görücez. Neyse bi resim bırakanzi de kendimi telafi ettirenzi:

 Neyse bi resim bırakanzi de kendimi telafi ettirenzi:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

KLAJSJWKDJWKDIAKS ÇOK İYİ

•NEW CASE• |°JOHNLOCK°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin