İhsan Bey yarım yamalak İngilizcesiyle konuşmaya çalışırken, David'in Türkçe konuşması yanan yüreğinden aşağı buzlu su dökmüştü beynine meydan okurcasına. Rahatlamıştı İhsan Bey.
Malatyalı İhsan Bey Karadenizli olan patronunu çekiştiştiriyordu hiç sıkılmadan. Tüm içtenliği ve saflığıyla nerdeyse iş yerinde olan bütün olayları anlatıp çıkacaktı işin içinden. David salt dinlemekle yükümlüydü. Biraz da bilgi alıyordu aslında. Şirkette işler nasıl yürüyor, adam nasıl biri... Pür dikkat dinliyordu İhsan Bey'in söylediklerini.
İş yeri Fatih'teydi. Geldiklerinde indiler arabadan. David indi ve karşısındaki eski püskü binaya bakıp İhsan Bey'e "Burası mı ?" diye sordu. İhsan Bey oranın eski, iflas etmiş bir şirket olduğunu vurguladı ve tam arkasına dönmesini istedi.
David'in arkasındaki bina harikulade bir yapıda büyük bir şirketti gerçekten ( Amerikadakilerin yanından geçemese de... ). İhsan Bey David'in valizini alıp "Gidebiliriz efendim. " dedi.
Şirketin içine girdiklerinde görkemli olmasının yanında sadelik de vardı. Duvarlarda Tellkomme yazıyordu küçük küçük... David'in dikkatini çekmişti binanın iç tasarımı.
David ve İhsan Bey ilerliyordu uzun koridorda. Duvarlar boş değildi. Çeşitli resimlerle donatılmıştı. David'in bir resme takılmıştı gözü. Tabloda sadece renkler vardı aslında ama çekiciliği vardı. Sanki ressam renkleri ağzına almış ve tuvale tükürmüştü. Renk cümbüşü içinde kendini kaybeden David'i İhsan bey aymıştı bu sefer ve uzun koridorun sonuna yaklaşmışlardı. O beklenen an gelmişti, patronun odasına giriş anı... İhsan Bey kapıyı çaldı "Gir !" sesini duyar duymaz büyük bir heyecan ve coşku içinde atladı odaya. Bunu gören David de girmişti tüm sakinliğiyle.
David'i patron Beşir'in altın dişini gösterircesine sırıtışı karşılamıştı nahoş odanın içinde. Beşir hemen önündeki ofis telefonunu tuşlayıp David'e "Çay mı kahve mi ?" diye sormuştu. David'in cevabı kahve olacaktı. Bunun üzerine Beşir "Bol köpüklü iki Türk kahvesi getirin ! " dedi ve telefonu yavaşça kapattı. İş konuşmaya ve sohbete başlamışlardı çoktan...
David'in gözü sürekli Beşir'in altın dişine takılıyordu. Ama işler yolunda gidiyordu. David Beşir'e ve bir asistanına projelerinden bahsetti. Bu tür projelere hep kapılarının açık olduğunu belirten Tellkomme şirketi sahibi altın diş Trabzonlu Beşir, her şeyin yolunda gitmesi temennileriyle David'i İhsan Bey'e teslim edip uğurladı.
İhsan Bey sorumluydu David'in her türlü işinden. Konaklaması için şimdi bir otele yerleştirmesi gerekiyordu mesela. David'i her zaman misafirlerini yerleştirdikleri ucuz olan Fums Otel'e yerleştirmek için yola koyuldu Malatyalı genç adam.
Yolda giderken çoğu otel ve işletmenin isminin ingilizce olması David'in dikkatini çekmişti. Herhalde sahipleri bizden diye geçirdi içinden. Bilmiyordu havalı olsun diye Türklerin bu tür isimler tercih ettiğini...
Otele vardıklarında yorgun bir gün geçirdiğini, sızlayan kemikleri fısıldadı David'in ruhuna. Malatyalı İhsan Bey'in vermiş olduğu mandalinayı soydu yavaşça ve yedi. Aşırı tatlıydı mandalina...
Artık bu garip; bir o kadar da yorucu günü sonlandırmak için bir duş aldı ve uykuya dalmak üzere yatağına geçti... Bu çok derin bir uyku olacak gibiydi...
Yorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERGÜZEŞT-İ DAVID
Short StorySergüzeşt-i David : Adı üzerinde "David'in Serüveni" dir. David'in başından geçen olayları anlamaya çalışacağız beraber. Bazen bir POLİSİYE'nin içinde; bazen bir MACERA VE AKSİYON'un tam ortasında bulacağız kendimizi. Heyecan ve merak dolu bu romanı...