9

2.1K 110 9
                                    

   

   

     Rüyalarımda hep hayallerimi görürdüm. Kabuslarım ise daha beter. En büyük kabusum ise babamın ölümünü görmekti. Babam ben küçükken uçak kazasında vefat etsede sanki oradaymışım gibi hatırlardım. Bazen o uçakta bir yolcu olurdum. Babamın yüzündeki dehşet verici ifade en büyük kabusumdu hatta. Bazen babamın kendisi olurdum bizzat hissederdim o acıyı. Bilinç altına sıkıştırdığım saçma sapan şeyler işte ne diyebilirim ki? Ama bugün rüyamda babam bana korku salmak için gelmemişti. Ellerini saçlarımın arasında gezdiriyordu bana şefkatle ve gururla bakıyor gibiydi. Hiç bitmesin istedim. Bazen sadece normal bir hayat yaşamak istedim. Zengin olmama gerek yoktu. Normal bir ailem, arkadaşlar veya normal bir gelecek bunlar bana yetecek şeylerdi ya da annem ve babamla yediğim bir akşam yemeğine bile razıydım.

    İşte bazen böyle rüyalar görürsün ya uyanmak istemezsin. İşte ne yazıkki ben uyanmak zorunda kaldım.

    Yüzüme çarpan suyla zar zor uyandım. Bayılmış mıydım? Hiç bir şey hatırlamıyor gibi hissediyordum. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor gibi olunca yüzüme çarpan soğuk suyu daha iyi işledim iliklerime. Öksürmeye ve silkelenmeye çalıştım. Ellerimle yüzümü silmeye çalışsamda olmuyordu. Ellerim hareket etmiyordu. O zaman yavaş yavaş farkındalık geldi. Ellerim bağlanmış karşımda ise iki tane araba. Açık farlardan çıkan ışık yüzüme çarpıyordu. Işıkların önünde uzunca siyah bir silüet.  Diğer adamlar da yanındaydı.

"Andrei." diye hırıltılı bir ses çıkardım. Duyuldu mu ondan bile emin değilim.

    Şuan oturmuştu parçalar. Andrei'nin karanlık sırlarını öğrenmek için Doğu denen şerefsizden yardım almıştım. En son hatırladığım Andrei'nin sırıtan yüzü ve beni bayıltıp kaçırmasıydı. Doğu'nun bahsettiği bedel bu muydu?

"Sikeyim ne istiyorsun?.. gene. Hah" 

   Cümlelerimin sonunu getiremiyordum. Ellerim arkamdan bağlı ve her tarafım ıpıslaktı. Etrafa baktığımda gece karanlık bir ormanda olduğumuzu gördüm. Beni aydınlatan arabalara gözümü kısarak baktım. Gece karanlık bir ormanda ne işim vardı? Bana ne yapacaklardı? Kesip ormana mı atacaklardı yoksa kurtlara leşimi mi yedireceklerdi? Bunları düşündükçe kalp atışlarım hızlanıyor ve daha da kendime geliyordum. Adrenalin kanımda vücuda yayılan bir zehir gibi ilerliyordu. Silüet gittikçe yaklaşıyordu.

     Yaklaştıkça onun o pislik gülümseyişi artıyordu. Yakışıklı yüzünü parçalamak geliyordu içimden. Efsaneye göre sirenler güzellikleriyle denizcileri gemisinden indirir sonra okyanusun derinliklerine çekermiş sonra onları öldürürmüş. Bende bu heriften böyle mi etkileniyordum. Büyü falan mıydı bu?

    Gittikçe daha da yaklaşıyordu. Bu benim kalbimi daha da hızlandırırken korkuyla karışık öfkem de gitgide büyüyordu.

   Bir ayağım halen sağlamdı en azından. Kollarımıda kullanamıyordum. Geri geri gitmeye çalıştım ama başaramadım hatta dizlerimin üstündeyken yanlışlıkla yere düştüm.

"Demir.." diye mırıldandı.

   Ben olduğum yerde donakalırken o ise çömelmiş bana bakıyordu. Ellerini yüzüme götürünce irkilerek kafamı çektim. O da gülümsedi.

"Evime hoş geldin Demir. Tabii burası mülkiyetime ait küçük bir orman."

"Siktir git. Evini de ormanını da götüne sok orospu çocuğu."

    Gülümsedi. Sanki ona küfretmem hoşuna gidiyordu.

"Demek halen küfretmek için halin var. Küçük bir oyun oynamak içinde vardır o zaman."

SAPLANTI | BXB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin