Lucas'ın Scott'la olan karşılaşmasından öncesine dönüyoruz.
Binanın orta katlarından birinde, yoğun is kokusu ve kara dumanların azabıyla çevrili bir yerde Lucas, kollarından ve bacaklarından zincirlere bağlanmış bir şekilde yerde hareketsizce yatıyor. Nicol, onu hareketsiz bırakabilmek için elinden geleni yapmış. Ve şimdi burada, onu alevlerin içinde kaderine terk etmek üzere.Etrafına bakınan Lucas ayağa kalkmaya çalıştı ama başaramadı. Kara dumanların ve havasızlığın etkisi sürüyordu. Bilincinin her an kapanabileceği endişesiyle yanıp tutuşurken yüzüstü döndü ve bir umutla çevresine bakındı. Onu gördü. Karanlık gökyüzünü aydınlatan bir kuyruklu yıldız misali bir yerden öbürüne hareket eden Nicol'ü. Birkaç kez önünden geçip gitmişti. Kapana kısılan insanları kurtarmakla uğraştığı kesindi. Son gelişinde yavaşladığını ve göz ucuyla kendisine bir bakış attığını fark etti. Sonra umursamaz tavrını sürdürerek yanından hemen ayrıldı.
"Yardım et, lütfen!" Var gücüyle bağırmayı denedi ama öksürükleri ona engel oldu. Bilinci yavaş yavaş kapanmak üzereydi. Dünyası kararıyordu. Ta ki...
"Burada biri daha var!"
Başka birinin sesi. Bir kadın sesi. Hiç de yabancı olmadığı birinin sesiydi bu. Gözlerini yavaşça açtı ve bir çift siyah deri çizmeyle karşılaştı. Hızla dizlerini kırıp yere eğildiği zaman göz göze gelebilmişti onunla. Yanına gelip meraklı gözlerle bakan kişi Pearl'dı."Ya... Yardım et," diye fısıldadı Lucas.
"Seni hatırlıyor gibiyim. Artık oyun bitti. Planlarınız suya düştü, artık bizim elimizdesiniz," demesiyle ellerini Lucas'a doğru uzattı.Pearl ellerini uzatırken Lucas'ın bileklerindeki ve kollarındaki zincirler bir anda çözüldü. Gözlerinin yeniden açıldığını ve tüm uyuşukluğunun anında kesildiğini fark eden genç, ellerini yere değdirdi. O esnada Pearl yerden kalkmıştı.
"Evet! Sonunda!"
Her şey durdu. Kara dumanlar, yangınlar, çatırdama sesleri, her şey. Lucas gücüne yeniden kavuşmuştu. Tek bir hamlesiyle bacaklarındaki zincirleri paramparça edip hızla ayaklandı. Ayağa kalktığında kaskatı kesilmiş halde olan Pearl'la göz göze geldi. Kadın artık ona normalden katbekat daha çekici geliyordu. Çünkü hayatını o kurtarmıştı.Tüm vücudunu baştan aşağı süzdü. Göğüslerini sıkmaya yeltenmişti ama hemen vazgeçti. Ona minnettardı. Hızla yanına yaklaştı ve mor dudaklarına bir öpücük kondurdu.
Yanından hızla çekip giderken gözü başka birini arıyordu. Soluna dönüp bakınca ondan hızla uzaklaşmakta olan bir silüeti fark etti. Ayaklarını esnetip hızla peşine takılmak üzereydi ki çok geçmeden silüet ona doğru yaklaşmaya başladı. Hızla duraksayan Nicol'ün sırtında iki kişi vardı. Bunlardan biri kadın biri erkekti.
"Buna inanamıyorum! Lanet olsun!""Ne o? Beni gördüğüne sevinmedin mi pis sürtük?" Elinde tuttuğu zincirleri bir kement şeklinde bağlamıştı.
Sırtındaki çifti hızla yere bırakan Nicol var gücüyle Lucas'ın üzerine atıldı. Bu çarpışmanın sonucunda ağır yaralar almayı göze almıştı. Ya o ya da kendisi sağ çıkmalıydı bu savaştan. Gözlerinde kararlılık hakimdi.
"Gel bakalım! Bana yaptıklarına pişman olacaksın!" Birbirine kenetlediği zincirleri adeta kementini sallayan bir kovboy (veya gürzünü sallayan Suicide) misali havada döndürerek onu hedef aldı. Gözleri öfkeyle parıldıyordu.
Nicol, Lucas'ı yere sermek için üzerine atlarken Lucas zincir kementiyle Nicol'ü kollarından yakalamayı başardı. Hızla yere serilirlerken Lucas'ın kafası zemine epey sert çarpmıştı. Anlık bir bilinç kaybı yaşasa da kendine gelmesi saniyelerini aldı. (Ki bunlar yaşanırken zaman durma noktasında olduğu için bu sürecin ne kadar sürdüğünü tam olarak bilemeyiz.)
Üzerinde hareketsiz kalan Nicol kısa bir süre çırpınıp Lucas'a tekmeler savuşturmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILL COUNT
FantasyCorris Şirketi'nin geliştirdiği bir numaralı makineler sayesinde doğaüstü güçlere ve yeteneklere sahip olan Thunderstorm isimli kahraman birliği, hayatlarına normal bir şekilde devam ederken, karşılarına Willow adında gizemli bir büyücü çıkar. Kendi...