Yazar anlatımı:
Nesilden nesle devam eden tek şey koruyuculuk değildi. Canavarlar da babadan oğula bu ünvanı aktarıyordu. 5. Nesil hükümdarıysa tüm bu savaştan bıkmış olan Jacob'dı.
Jacob Anderson...
Rüzgara hükmeden Kral...
Doğduğu sırada insanlar ve canavarlar arasında savaş vardı. İki insan onların tarafına geçti ve savaşın sonu o iki insanın lanetlenmesiyle sonuçlandı. İnsanlar daha çok kinlendiler ve onları sonsuz bir uykuya uyutacak sihirli savaş aletleri ürettiler.
Bunun üzerine canavarları korumak için en güvendiği adamını kral naibi yaparak insanlar arasına karıştı. Kraliyet ailesinin güvenini kazandı. Bir kraliyet şövalyesi olarak yıllarca savaştı.
Tek umduğu canavarlara neden kinli olduklarını bulup bunu çözerek savaşa son vermekti çünkü o tahta geçtiği sırada savaş iki taraf içinde milyonların ölümüne neden olmuştu bile.
Eski Kral gibi gri gözleri ve rüzgara hükmetme yeteneği vardı lakin eski kralın aksine o bu yeteneği mana kullanmadan kullanmak gibi bir yeteneğe de sahipti. Sonsuz bir fırtına oluşturmak onun için zor olmazdı. Kraliyet ailesinin miras aldığı kanatlara sahipti.
Bu kanatlar canavarların inanışına göre Tanrı tarafından onlara bahşedilmiş özgürlüğü temsil ediyordu. Tahtlarında bu kanatlara sahip biri olduğu sürece hapsedilemeyeceklerine inanıyorlardı.
Jacob kısa sürede kraliyet şövalyeleri içinde yetenekli olanların alındığı birinci tabura girdi. Birkaç yıl ardından da Kraliyet ailesinin sırrına tanık oldu.
Tam kendi bölgesine döneceği gün koruyucu ailesinden kalan son kardeşler bulundu. Bunu fırsat bilen Jacob onların sözde koruması olarak canavarlar için tehdit oluşturup oluşturmayacaklarına bakmak için gönüllü oldu.
Temel becerileri onlara öğretti ve teçhizat alma bahanesiyle onlara kişisel alan bırakarak saklandı.
Tılsımları buluşlarını ve tılsım koruyucuları ile konuşmalarına tanık oldu. Ancak ortada çok büyük bir sıkıntı vardı. Koruyucular yalan söylüyordu.
Onun bildiği gerçek ile anlatılanlar arasında dağlar kadar fark vardı.
Bir taraf büyük bir yalan içine sıkışmış olarak yaşıyordu ve yüzyıllar süren savaşın asıl nedeni buydu.
Aurora'dan:
Şövalye sonunda gelmişti. Bize getirdiği teçhizatlar başlangıç seviyesi teçhizatlar olduğu için hemen bulamamış uzun süredir kimse kullanmıyormuş.
Onun neden geç kaldığı umurumda bile değildi aklım sadece bir an önce annemi ve babamı kurtarmaktaydı. Normalde söylene söylene yapacağım hareketleri bu yüzden büyük bir sabırla yapıyordum.
Ablamda tuhaf bir yatkınlık oluşmuştu. Gördüğü her şeyi hızlıca yapıyordu. Muhtemelen siyah tılsımın bir getirisiydi bu.
Ablam harika biri. Birine aşık olmuyorsam bu ablamın suçu çünkü ona aşığım.
Hiçbir derdim yokmuş gibi düşündüğüm şeyleri fark edince kendi kendime güldüm. Gerçekten benden adam akıllı bir insan oluşmayacak galiba.
Bir süre sonra bu kâbus gibi gün sonunda bitti ve kendini geceye bıraktı.
Şövalye dışarıda nöbet tutuyordu. Bizde uzun süre sonra yan yana uzanmış uyumaya çalışıyorduk.
Ablam fazla sessizdi.
İyi geceler dilemedi, dişimizi fırçalamamız gerektiğini söylemedi, seni seviyorum demedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCU -Tılsım Kardeşliği Serisi 1-
FantasyBiri baş belası diğeri sorumluluk sahibi iki kız kardeşin savaşının hikayesi... Yalanlarla yürüyen bir dünyanın gerçeklikle sarsılmasının hikayesi... Bu gecenin gündüze ulaşmak için feda ettiği yıldızların hikayesi... *** Bilinmeyene gitmiş bir kadı...