candan erçetin, annem.
Rivayetlere göre ormanda her şeyi bilen ve Bilgi Ağacında yaşayan bir kuş varmış. Kuşa Simurg, Zümrüd-ü Anka veya Phoenix denirmiş.
Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi temsil eden Anka kuşu kocaman, altın renginde ama alev görünümlü tüylerle tasvir edilirmiş.
Alevlerle temsil edilmesinin sebebi kendini feda ederek yuvasında yanması ve küllerinden yeniden doğmasıymış.
Aynı zamanda Anka kuşları öleceği zamanı hisseder ve ölecekleri zaman kendilerini yuvalarına kapatırlarmış. Kuru dallarla yaptıkları yuvalarını nereden geldiği henüz belirlenemeyen yapışkan bir sıvıyla sararlar ve güneş doğunca o kuru dalların yanarak kendilerini yakmasını beklerlermiş.
Güneş dalları yaktığında Anka kuşu alevlerin içinde kül oluncaya kadar kalır sonra da külleri birleşip Anka kuşunu yeniden var edermiş.
Anka kuşunun hikayesini ilk okuduğumda bana bir intihar gibi gelmişti ancak durup düşündüğümde yeniden ve daha güçlü bir şekildedir ayağa kalkmak çok mantıklıydı.
Yarım saat kadar önce gördüğüm kâbus yüzünden uyanmış, Mihrimah'ı yanımda göremeyince endişelenmiştim. Hemen sonra telefonuma baktığımdaysa Gülcan eve gittiklerine ve Mihrimah'ı yanımdan aldığına dair bir mesaj atmıştı.
İçim rahatlarken ayağa kalkmış ve Mirza'nın çizim odasına girmiştim. Burası bana nedensiz bir huzur veriyordu. Bu eve dair kendimi ait hissettiğim tek yer burasıydı. Kalemler, kağıtlar, boyalar... Hepsi kendimi iyi hissetmemde bana yardımcı oluyordu.
Duvarın yanındaki dolaba yaklaşıp boş bir tuvali elime aldım ve boş şövalelerden birinin üstüne yerleştirdim. Ucu açık kurşun kalemlerden birini masadaki kalemlikten çıkardım ve küçük tabureyi şövaleye yaklaştırıp derin bir nefes aldım.
Resmime başlamadan önce telefonumu elime aldım ve Dağhan'ı aradım. "Alo Elmas? İyi misin?"
Derin bir nefesi içime çekip telefonumu masaya bıraktım, aramayı hoparlöre alırken, "İyiyim canım da aşk olsun yani ben seni sadece kötü olduğumda mı arıyorum?" dedim şakasına. Oysa hiç şaka yapacak hâlim yoktu.
"Yani, tabii öyle değil de sadece-"
"Dağhan." dedim saflığına gülerken. "Şaka yapıyorum."
"Olsun ben yine de açıklayayım kendimi." dedi ama utanmıştı. Sesinden bile belliydi.
"Açıkla bakalım."
"Ee ne yapıyorsun? Gelecek misin buraya geri? Tabii ki geleceksin izin vermem orada kalmana. Odayı da temizledim zaten."
Kalemimi tuvale sürtüp yapmak istediğim resmin ilk dokunuşunu yaptım. "Ben de o yüzden aramıştım seni, bir-bir buçuk saate kadar beni almaya gelebilir misin?"
"Gelirim de, neden o kadar bekliyoruz?" dedi merakla.
"Resim çiziyorum bitmeden kalkmak istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK
Fiksi Remaja. "Bana itaat edeceksin! Babam parmağındaki yüzüğü taktırmak için babana milyonlar döktü." Gözlerimi kapatıp yaşları geri göndermeye çalıştım. "Bunların hiçbirini ben istemedim. Sana asla itaat etmeyeceğim." "Sen benim tutsağımsın Elmas Arıcı. B...