"Şaka gibi," dedi Aysu ağzındaki diş fırçasını çıkararak. Koyu mavi diş macununun köpüğü dudaklarının etrafına yayılmıştı. "Doruk aramadan eve gelmeyeceğinden emindi" dedi tereddütle. Ardından gözlerini kollarımdaki paketlerde dolaştırdı. Bakışları gülde takılı kaldı. "Biri mi öldü?" dedi tek kaşını kaldırarak.
Evet, diye düşündüm. Birazdan bu evden birinin cesedi çıkacak.
"Doruk nerede?" diye sordum sertçe. Gözlerimi kısarak ona baktım. Kapının dışında öylece dikilmek hiş hoş bir his değildi. Üstelik Doruk, eve habersiz gelmeyeceğim konusunda neden Aysu'yu bilgilendirme ihtiyacı hissetmişti?
Başını hiç acele etmeden merdivenlere doğru çevirdi. "Doruk!" diye bağırdı. Ardından kapıyı iyice çekti. Yana çekilerek bana yol açtı. "Gel, bırak istersen eşyalarını" dedi küçümser bir tavırla.
Gülümsedim. "Gelmeyeyim. Hatta bunları da sen al," diyerek tüm paketleri ve çiçeği Aysu'nun kollarına tutuşturdum. Bu sırada diş fırçasından sıçrayan küçük bir damla uçup koluma kondu.
Boynu bükük bir şekilde bir elindeki paketlere bir bana baktı. "Ne yapayım bunları?" diyerek yüzünü buruşturdu. "Güzel bir çiçek bile değil, tek gülü kim ne yapsın?" dedi alayla.
Yutkunarak ayaklarıma harekete geçmelerini söyledim. Buradan acilen uzaklaşmak gerekiyordu. Şansıma Doruk hâlâ aşağıya inmemişti. Belki üstünü değiştiriyordu, belki duştaydı, belki de kapıyı duymamıştı. Her halükârda her an aşağı inebilir ve yüz yüze gelebilirdik. Ne kadar hızlı tüysem o kadar iyiydi.
Aysu'ya el salladıktan hemen sonra evden aceleyle uzaklaştım. Arabama doğru koşar adımlarla ilerlerken ellerim buz kesmişti ve bunun sebebi soğuk değildi. Kalbimde, daha önce tatmadığım bir acı ve öfke vardı. Öfkenin kime karşı olduğunu anlayamıyordum. Doruk'un evinde Aysu'nun olmasına neden bu kadar tepki verdiğimi de anlayamıyordum. Ben Emre'nin evine sık sık gidiyordum. Yakın arkadaştık. Aysu da Doruk ile vakit geçirebilirdi elbette.
Ardından kafama dank etti, sinirlendiğim şey Doruk'un Aysu'yla vakit geçirmesi değil, bu konuda bana dürüst davranmamasıydı. Bıraktığı partneriyle neden ayrıldığını bilmiyordum. Aralarında neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Aysu'nun Doruk'a karşı öfkeli olması gerekirken evinde bu kadar rahat davranmasını anlayamıyordum. Ben Aysu partnersiz kaldı diye içten içe vicdan azabı çekerken neden beni rahatlatmadığını çözemiyordum. Kafam karışmıştı. Romantik bir ilişkileri varsa, partnerlikleri neden devam etmiyordu? Yalnızca fiziksel bir ilişki söz konusuysa yine bu partnerlikleri hakkında bir cevap vermiyordu. Romantik bir ilişkileri yoksa neden Aysu Doruk'un evinde havluyla geziyordu?
Ellerime direksiyonun etrafına sararak derin bir nefes verdim. Sakin ol, diye tembihledim kendime. Sakin ol. Doruk'la konuşursun. Büyütülecek bir konu değil. Ama o hediyeler ve vakit geçirme hayaliyle gidip karşımda Aysu'yu bulmanın hayal kırıklığını aşmak için vakte ihtiyacım olacaktı. Üzgün, buruk, sinirli ve şaşkındım.
Nefesimin daraldığını hissederken arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Anksiyetenin getirdiği paniği kalp atışlarımdan fark etmiştim. Göğsümü delip geçecek kadar hızlı atıyor, deli gibi terlememe sebep oluyordu. Başım bile zonklamaya başlamıştı ve yine dişlerimi sıkıyordum. Derin nefesler alıp vererek kendimi sakinleştirmeye, düşüncelerimi durdurmaya çalıştım.
Hayatımda ilk defa birine karşı ilk adımı atmaya karar vermiştim. Özür dilemekten nefret eden bir insan olmama rağmen aramın bozuk olduğu biriyle barışmak istemiştim. Ve hem gülünç duruma düşmüştüm hem de tüm planlarım iptal olmuştu.
Bir karınca sürüsünden daha hızlı çalışan zihnimle mücadele ederken telefon çaldı. Doruk arıyordu. Açıp açmamak arasında gidip gelirken, onu bu kadar umursamadığımı belli etmemeye karar verdim. Kararımı vermemi sağlayan on saniyelik bir beyin fırtınasının ardından açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşten Kaçmak
RomanceSelen Yıldırım ve Doruk Öztürk birbirinden ölesiye nefret ediyorlardır. Ama kader onları birleştirip durur. Peki ya birbirlerinden nefret etmeye devam mı edecekler yoksa kendilerini birleştirecekler mi?