Toskana, Barga.
1867"Dayanamıyoruz artık! Anlamıyor musunuz, oğlum üç gün önce öldü. Babam hasta, yatakta..."
Zayıflıktan elmacık kemikleri fazlaca belirginleşmiş olan kadın, cümlesinin sonunu kahrolmaktan getiremedi bile. Yanındaki insanlardan birine yaslanıp bayılacak gibi olduğunda, onunla aynı hâldeki başka bir köylü omzundan tutarak destek verdi.
Oysaki, hepsi güç bela ayakta duruyordu, hiç birinin başlarından geçenleri bir kelime dahi anlatacak mecali kalmamıştı.
Kralın büyük, ihtişamlı ve oldukça güzel duran sarayının yanındalardı. Saraya şöyle bir bakınca, yaşanan kötü şeylerin hiç birinin izi yoktu. Sanki dışarıdan gelen birisi, sarayı gördüğünde Barga hakkında aklına gelebilecek pozitif ne varsa onu düşünecekti.
Barga, mutlu insanların şehri.
Yani... Öyleydi.İsyana gelmişlerdi sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen ve oldukça mutsuz olan bu Bargalı insanlar.
Genç, yaşlı; erkek, kadın demeden herkesin aynı sorundan farklı dertleri vardı. Herkesin aynı sorundan krala kini vardı.
Kıtlık.
Kuzey İtalya'da daha önce böyle bir sefillik görülmemişti, daha önce böyle bir çaresizlik duyulmamıştı.
Dışarıda askerler tarafından saraya girilmemesi için zor tutulan halk bir yana kalsın, kral da bir o kadar perişan bir hâldeydi.
Sanki oturduğu altın işlemeli tahtta iğne varmış gibi dimdikti, gözlerine son bir kaç gündür uyku girmediği besbelliydi. İsyanları sessizce uzaktan dinliyor, halka gözükmüyordu.
O güçlü, her şeye göğüs geren kral gitmişti sanki. Şu an koskoca adam oturup ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
Bir çok insanı kaybetmişlerdi şu kıtlık denilen şey geldiğinden beri, herkes daha da asabileşmiş halkın huzuru kalmamıştı.
İç karışıklık artmış, insanlar yemekleri olduğunu düşündüğü evleri yağmalıyor ve her geçen gün daha da cani hâle geliyordu.
Bir ressam bu olayları tabloya dökse, kasvet derdi adına.
Mutlu insanların şehrine en çok kavet yakışırdı şu zamanda.
Umutsuzluk geldiğinden beri, kara bulutlar çökmüştü Barga'ya. Hava daha sabah yedi-sekiz olmasına rağmen kapkaranlıktı. Bulutlardan ne gökyüzü, ne de parıl parıl parlayıp etrafı aydınlatacak güneş gözüküyordu.
Yağmur hafifçe düşerek, insanların göz yaşlarını kamufle ediyordu.
Saraya ise gerici bir sessizlik hâkimdi, herkes bu sorunun nasıl geçebileceğini düşünüyordu.
Kralın aklında tek bir şey vardı, tek sorun ve tek çözüm.
Onun ne yapmak istediğini anlarcasına konuştu akıl hocası, yapma der gibi bir ses tonu vardı.
"Kralım..."
Kral ise artık işine karışılmasından bıkmıştı.
"Tek çözüm bu Alaric! Beni durdurmaya kalkma."