12. Bölüm: Saçlar anıları saklar

71 5 22
                                    

Selamm
Nasılsınız
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum
İnstegram: kitaplaraskt1rr

Kollarımdan akan kana baktım. Kan görmek bana kendimi iyi hissettirmiyordu aklıma babamı vurduğum an geliyordu. Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Daha çok akacaktı o yaşlar. Daha fazla ayakta duramadığım için dizlerimin üstüne düştüm. Kollarım çok acıyordu. Ama en çok nerem acıyordu biliyor musunuz? Kalbim. Benim kalbim çok acıyordu.

Bartu gelip beni kucağına aldı. Kapanmaya başlayan gözlerimi zorla açık tutuyordum.

"Bartu." Sesim fazlasıyla kısık çıkıyordu.

"Söyle güzelim."

"Senden birşey isteyeceğim."

"Ne istersen yerine getireceğim."

"Bana Göktuğ'u getir." Hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Sana söz veriyorum. Sana söz veriyorum onu bulacağım."

Gözlerim kapanmaya başladığında engellemedim. Kendimi uykunun kollarına bıraktım. Zaten uyumak en güzel şey değil miydi? Yaşadığımız şeylerle başa çıkamadığımız zaman uyku kaçış yolumuz değil miydi?

Yazardan

Acı neydi? Düştüğünüzde kanayan diziniz mi? Sevilmediğinizi anladığınız an mı? Veya sevdiğiniz kişinin ölümü mü? Acı neydi sevgili okurlarım?

Peki ya acı şu olabilir miydi; Göktuğ'u düşmanların eline verirken dostlarının çektiği acı? Veya sevdiği adamın ölümüne göz yuman Asel'in çektiği acı? Ya da Göktuğ'un konuşması için aldığı darbeler?

Herkesin acısı farklı olur. Kimin ne yaşadığını bilemeyiz. Ne acı çektiğini bilemeyiz size mutlu görünür ama o insanın içinde ne savaşlar verdiğini bilemeyiz. Fakat biri bize derdini anlattığında 'Bu da çok abartıyor.' Deriz değil mi? Aslında dememeliyiz çünkü o kişinin o an neler yaşadığını işitiriz ama anlayamayız. Peki empati kursak? Biraz empati kursak anlarız değil mi? Veya o kişiyi kötülemeyiz. Ama biz öyle insanlarız ki sadece karşı tarafı kötülemeyi biliriz. Biz öyle insanlarız ki empati kurmayı bilmeyiz. Biz öyle insalarız ki sadece zorbalamayı biliriz.
                                ...
Genç adamı sandalyeye bağlamış konuşmasını bekliyorlardı. Ama karşılarındaki öyle bir adamdı ki öleceğini bilse bile ajansı ele vermezdi.

Tekrar genç adama yumruk attıklarında hiddetle bağırdılar. "Konuş diyoruz
sana! "

Genç adam ağzındaki kanı tükürüp gülmeye başladı. "Karşınızda kimin olduğunu biliyor musunuz?"

"Kim olduğun önemli değil bizim için!"

"Siz öyle diyorsanız." Diyerek sırıttı.

"Bunun konuşacağı yok." Dediğinde içeriye Poyraz girdi.

"Hâlâ konuşturamadınız mı?"

Adamlar ellerini önde bağlayıp başlarını öne eğdiler. "Hayır patron."

Poyraz gözleriyle bir şeyleri işaret ettiğinde adamlardan biri koşarak şömineye gitti. Göktuğ başını çevirip baktığında ağzının içinde küfürler savurdu.

Adam eline aldığı şömine de ısıtılmış demiri Poyraz'a verdi.

Poyraz, "Ne kadar da sıcak." Yavaş adımlarla Göktuğ'un yanına gitti. "Çıkarın şunun üstünü." Diye emir verdiğinde adamlardan biri Göktuğ'un ellerini çözdü.

Göktuğ dövüşte çok başarılı biriydi ama şuanda karşısındaki adamlarla baş çıkamazdı. On adam vardı ve hepside en az Göktuğ kadar eğitimliydi. Bir kişiye on kişi? Dövüşmeye kalkmak aptallık olurdu.

Tehlike içinde aşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin