10.YALANCI DUVARLAR.
Her doğum bir yaşamın habercisi olurdu, benim doğumum ölümün en acımasız yüzüydü.
Bir ihanetin emareleri babamın ruhunda yaşıyordu. O emareleri ruhunda yaşatansa canından bir parça olan kız çocuğuydu. Cennet bahçem diye sevdiği kız çocuğunun her yüzüne baktığında gördüklerini, hissettiklerini nereden bilebilirdim? Kendi ruhunda ki yaralara inat benim yeterince yaralı olan ruhumu daha fazla yaralamamak için acısının içinde kendini boğdu.
Babamın en büyük imtihanı bendim artık daha iyi anlıyordum.
Yatağın üzerinde oturmuş boş gözlerle karşımdaki duvarı izliyordum. Kaç saattir buradaydım bilmiyordum, ne zaman kurtulacağımı hiç bilmiyordum. Sahi, duvarı kaç dakikadır izliyordum? Bilmiyordum. Verilen ilaçlar ve vücudumdaki ağrılardan uyuşmuş vaziyetteydim, ne düşünebiliyordum ne hareket edebiliyordum. Ruhum çekilmiş gibi sadece oturuyor ve duvarı izliyordum. Lena birkaç kez yanıma gelmişti fakat tek kelime etmediğimde her şeyi unutmuş olduğuma ikna olarak yanıma bir daha gelmemişti.
Henüz unutmamıştım.
Oturduğum yerden kalktığımda odanın birkaç adım ilerledim ve aynanın karşısında durdum. Aynaya doğru döndüğümde bakışlarımı kendimde gezdirdim. İlk kez aynada gördüğüm kadından nefret ettiğimi hissediyordum. Kendimden nefret ettirmeye başlıyorlardı, bakışlarımdan hatta yüzümden nefret ediyordum çünkü o kadına benziyordum. Anneme benziyordum ve düşünce kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.
Babam dışında herkes annem olacak kadının bizi terk edip gidişini ihtimallere bağlamıştı. Bir sebebi vardır dediler, baban ile arasında ne geçti bilemezsin dediler. Birçok şey söylediler, sadece babama güvenmeyi seçtim. Çünkü sadece o vardı, yaşama tutunmam için mücadele eden, benim için benimle savaşan sadece oyken bir terk edişin ardında heba olmak istemedim. En çokta babama haksızlık edecek olma korkusu geri adım atmama sebep oldu ve şimdi geldiğim noktada bunun doğru bir korku olduğunu anlıyordum. O kadın planları uğruna hepimizin hayatını kullanıp sonra hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmişti. Bu gerçek tüm susturduğum ihtimalleri de beraberinde yok etmişti.
Yaklaşık on beş dakika önce Francis'in yaptığı ilaçtan sonra vücudum iyice güçten düşmüştü. Sanki nabzım daha yavaş atıyordu ve tüm gücüm çekiliyordu. Son kalan gücümü zorlayarak kapıya doğru yürüdüğümde artık bacaklarımın beni tutmayacağını fark etmemle duvara tutunarak destek aldım. Bana ne yapıyorlardı bilmiyordum, bildiğim tek şey ölecek gibi hissediyor olmamdı. Zihnim bomboştu, ruhum çekilmiş gibiydi ve kalp atışlarımı dahi hissedemeyecek durumdaydım.
Odadan çıktığımda koridorda duvara tutunarak ilerlemeye başladığımda gözüme çarpan odaya doğru yürüdüm. Kapısı aralıktı, içerisi gözükmüyordu fakat bir şey beni oraya çekiyordu. Son bir güç odaya girdiğimde gördüğüm manzara karşısında adeta nutkum tutuldu. Duvarda asılı olan birçok fotoğraf karesi vardı ve bu fotoğraf karelerinin birçoğu babama aitti. Onların olduğu herhangi bir fotoğraf karesine uzandığımda alacakken, "Gördüğün gerçeklerle yüzleşecek cesaretin var mı?" diyen ses ile durdum. O fotoğraf karesini aldım fakat arkasına bakamadım. Cesaret edemedim çünkü o fotoğrafların arkasında yatan hikayenin içinde babamın nasıl yara aldığını görmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanunsuz Sokak
Teen FictionZihnimin iki ucu var. Bir ucu delilik bir ucu ise uçurum," dediğimde yüzünde dehşet verici bir ifade belirdi. "Ben bir sınırı geçeli çok oldu, kimse fark etmedi." Yüzündeki dehşet ifadesi yayılırken elindeki kalem kağıdın üzerine düştü. Onu kendi dü...