Hyunjin daha önce de farkında olmadan arkasında iz bırakmıştı ama açık açık kameraya yakalandığı olmamıştı.
Okuldaki herkesin eline yayılan ve oldukça korkutucu gözüken görüntüler yüzünden geriliyordu. Oradaki canavar oydu ama hakkında değişik teoriler duyuyordu.
"Bence kurttan çok yabani domuza benziyor."
"Domuzlar o kadar büyür mü? Bence kocaman bir dağ ayısı."
"Ben kurt olduğunu sanmıştım. Ama iki bacağının üstünde sahiden de ayıya benziyor."
Acı acı sırıtırken tanımadığı insanların konuşmalarını dinlemeyi bıraktı. Gerçek kurtlarla aslında alakası yoktu. Ya da ayıya da benzemezdi.
İlk ısırıktan sonra üç dört hafta boyunca diş izleri anca geçmeye başlardı. Herhangi bir yaralanma için geçerli değildi bu sadece ilk izler hızlı kapanırdı. Onun dışında Hyunjin'in normal insanlardan çok da bir farkı yoktu.
Efsanelerdeki gibi olağanüstü özellikleri yoktu. Yaralanırsa normal insanlar nasıl iyileşiyorsa o da öyle iyileşiyordu. Sadece dönüşüm esnasında yorulmak için kendini yaraladığından iyileşmesi biraz daha uzun sürüyordu.
Aynı zamanda sıradışı bir güce de sahip değildi. Yirmi iki yaşındaki genç bir adam neyse, oydu. Eksiği ya da fazlası yoktu. Bir kurtadam yinelemek gerekirse sadece dolunay zamanı normal insanlardan ayrışırdı.
Bu zamanda normalde yapması gereken insanlardan uzakta bir yerde kalmak oluyordu. Zaten oldukça yorucu bir süreç olduğundan ve Hyunjin'de içindeki bütün enerjiyi harcadığından, dönüşüm geçirip de kurtadam formuna büründüğünde canavarın başta saatlerce kılını kıpırdatacak hali olmuyordu. Hayatta kalmaktan çok buna sabretmek daha zordu.
İşte bu yüzden buna lanet deniyordu çünkü hoş bir tarafı yoktu. Kötü bir konuyu çekicileştirmek için verilen artı yönlerin hiçbiri onun için geçerli değildi. Bazen buna maruz kalan insanların intiharı düşünüp düşünmediğini merak etmekten kendini alıkoyamıyordu.
Bir kurtadam yalnız yaşardı, ürememeye çalışırdı. Hiç kimseyle duygusal bağ kuramazdı. Belki bunu ezip geçmişti Hyunjin.
Sonuçta Felix'i gördüğünden bu yana sahiden dönüşümler daha az acı verici ve sakin geçiyordu.
Boş sınıfta oturup ödev yapmaya çalıştığını söylemişti Felix ona. Şimdi de yanına gidiyordu. En sonuncu görüşmelerinde Hyunjin ona iyi geceler bile dileyemeden apar topar kendini eve atmıştı.
Komikti, gitmeyi bile düşünmüştü o gece. Kalbi bu kadar Felix'e bağlanmış haldeyken, aklı nasıl ipin ucunu kaçırıp da mantıklı kalabilirdi ki?
Ama oradaydı işte, yüzünü kollarının arasına saklamış, masada öylece uyukluyordu. Önündeki bilgisayar hala açıktı, defterleri masanın etrafına dağılmıştı.
Hyunjin sessizce yaklaşıp masasına oturdu. Merakla kargacık burgacık yazıyla yazılmış notları okuyordu. Gülümseyerek Felix'in sapsarı saçlarına dokundu. Hep kendisine ait bir kokusu vardı. Naif, çiçeğimsi fakat kendini hatırlatan bir kokuydu.
Diğer eliyle yavaş yavaş avcunda sıkı sıkı tuttuğu kalemi bıraktırdı. Kendi elini verdi uyurken tutması için.
Bir an önce itiraf etmesi gerekiyordu Hyunjin'in. Zaten duygularını sakladığı yoktu, Felix'in onu izliyor olduğunu bildiğini biliyordu. Kendisine karşı değişen bakışları onu çok cesaretlendiriyordu.
Hyunjin itiraf ettiğinde Felix'in bunu duymuş halini görmeliydi. Belki utandıracaktı ama artık sabrı yoktu. Felix, Hyunjin'i bir aylığına tanıyordu ama Hyunjin Felix'e çok uzun süredir aşıktı.