(Fang)
Bir aile içindeydim artık. "Mutlu" denilen bir aile. Buster Gus'ı sahiplenmişti fakat içkiler beynini kontrol altına aldığı için çocuğu gibi bakmıyordu. Üvey babası denilecek kadar onla alakam olmasa da çocuğum gibi görüyordum onu. Yanımdan ayrılmayan kuyruk gibiydi Gus. Çok akıllı bir çocuktu o. Her şeyim farkına varacak kadar akıllıydı. Buster kavga başlatmasa olmazdı.
"ODANA GİT!"
"O-Odama gideyim...Peki..."
İçki karşısında kendimi savunamıyordum. Gözlerime içki kapaklarını sokabilirdi her an. Odama gidiyorken arkamdan sarılan Gus'ı hissettim.
"G-Gus?"
Kan toplamış gözlerimden akan yaşları sildim ve sıcak bir ifade yerleştirdim.
"Napıyorsun bakalım?"
"Ağladığını gördüm."
"..."
Bir an ölüm sessizliği oldu. Çocuğum gibi gördüğüm oğlanın karşısında ağlayamazdım.
"Cevap ver baba. Yine ne oldu?"
"Kavga başlattı işte...Yok bir şey..."
Gözlerimin dolduğunu fark ettim. Yüzümü kapattım.
"Baba...Yüzünü aç."
"Açamam Gus..."
"Neden?"
"Gözünün önünde ağlamak çok güç..."
"Baba...Öyle deme, senin bana söylediğin gibi bende her zaman seni sağır olana kadar dinleyeceğim, kör olana kadar bakacağım ve dilsiz olana kadar konuşacağım."
Bu güzel sözler karşısında boyun eğdim ve yüzümü açtım. Gözlerimi ovaladım ve umutsuz yüzüne baktım.
"Mutlu musun..."
""Ne yazık ki değilim. Ağlamana katlanamıyorum baba..."
Sıkıca sarıldığını hissettim ve ona geri sarıldım.
"Haydi odana gidelim Gus..."
"Peki baba."
Sarılmamızı bozdum ve kanlı elimi uzattım. Kanlı olduğunu fark edince tişörtümle sildim.
"Veya tutma elimi. Sen odana git ben elimi yıkayacağım."
"Peki."
Zıplaya zıplaya gitti. Benim canım onun mutluluğuna değerdi. Böyle mutlu olması içimi açtı. Bir iç çektim ve banyoya doğru ilerledim. Sabun yaralarımı yakıyordu fakat bu acıyı tatmak için çok yorgundum. Elimi duruladım ve kuruladım. Gus'ın odasına gitmeden önce Buster'a baktım. Koltukta uyuyakalmıştı. Bir elinde alkol şişesi, diğer elinde ise yağlı kumanda vardı. Mutfak oturma odasıyla birleşik olduğu için mutfağa parmak ucumla gittim. Bir süt ısıttım ve dünden kalmış çikolatalı kurabiyeyi mikrodalgaya attım. Beklemek sıkıcıydı fakat izlemek değil. Buster'ı izledim, yanında 5 alkol şişesi duruyordu. Birisi yerde, kırılmış durumdaydı. Süt ve kurabiye ısınırken cesaret doldu içime. Parmak ucumla Buster'a ilerledim. Yanağına eğildim ve minik ama sevgi dolu bir öpücük kondurdum. Beni çekince irkildim.
"Mhmmm...Beni bırakma...Fang...Mhmm..."
Bu sakin sesi duymayı özlemiştim. İkide bir bağıran sesi değil. Yanağına bir öpücük daha kondurdum ve koltuktan kalktım. Beni hissedemeyince kaşlarını çattı. O tatlı ifadeye karşı koyamadım ve kikirdedim.
"Nişanlım benim..."
Bir an düşündüm...Onu seviyor muyum diye...Ben...Buster'ı seviyordum...Nazik, saygılı ve akıllı Buster'ı. Fakat ben bu Buster'ı sevmiyordum...Kaba, öfkeli ve alkol bağımlısı Buster'ı. Onun Buster kılığına girmiş bir canavar olduğuna inandım hep. Bir tepsi çıkardım ve kurabiye ile sütü koydum. Dikkatli adımlarla Gus'ın yanına gittim. Kitap okuyordu.
"Girebilir miyim kitap kurdu?"
"En sonunda!"
Beraber kikirdedik.
"Elindeki hangi kitap bakalım?"
"Filippo,Ben Ve Kiraz Ağacı."(okuyun çok güzel bir kitap ama başta "Kiraz Ağacı İle Aramızdaki Mesafe"yi okumanız lazım<3)
"Hoş gözüküyor."
"Çok güzel bir kitap."
"Bak, süt ve kurabiye getirdim."
"Yaşasın!"
Alt dudağını yalayınca güldüm. Tepsiyi sehpaya koydum ve yanına oturdum. Alnına bir öpücük kondurdum.
"Ye, dişini fırçala ve yat. Tamam mı küçük adam?"
"Peki baba!"
"Benim bir kaç işim var, geleceğim oldu mu?"
"Tamam. İyi geceler!"
"İyi geceler tatlım."
Gece lambasını açıp ışığını kapattım. Şimdiki işim Buster ileydi...DEVAM EDENZİ