3. Bölüm

3 5 0
                                    

Alfred için vakit daralıyordu. Belli ki üç aydan fazla ömrü kalmamıştı ve kendisi de bunun farkındaydı. Alfred yine normal bir güne uyandı. Kuşlar cıvıldıyor ve Karl oda arkadaşıyla felsefe tartışıyordu. Alfred yatağından kalktı. Bir güzel gerindi ve üstünü değiştirip hava almak için bahçeye çıktı. Havanın temiz ve zarif özünü bedenin her köşesinde hissetti ve kahvaltı salonuna varmak üzere katları çıkmaya başladı. Kahvaltısını etti ve bahçeye geri geldi. Menekşe kokuları burnunda dans ederken anı defterinden bir sayfa daha okumak istedi. Defterini açtı ki kaldığı sayfanın üzerinde kan olduğunu gördü. Bunun kendi kanı olduğunu pek tabii biliyordu. Nedeniyse Alfred için hayatının dönüm noktasıydı. Alfred sayfayı görünce içinden tiksinti ve korkunun bir ifadesi olan bir titreme geldi ve tüm vücudunu sardı. Daha sonra derin bir nefes alıp sayfayı okumaya başladı.

Auschwitz 06.06.1942
Ben eli kanlı bir katilim.
Bu bir intihar notu. Benden sonra gelenler okuyup ıslah olsun diye. Gerçi bu insanoğlu düşünen hayvan değil, iflah olamayan hayvan. Aynı benim gibi. Olanları anlatıp bu sayfayı bitirdikten sonra bileklerimi kesip bu hayata gözlerimi yumacağım.
Auschwitz'de daha yeni bir IG Farben fabrikası açıldı ve tabii ki ben de orada kaydım bulunduğundan orada çalışmaya başladım. Yaptığımız şey basitti. Hidrojen siyanürü odalara yollamak. Ben genelde kondüktör kokpitinde görev yapıyorum. Buradaki görevim zehirli Zyklon B (Hidrojen sülfür) gazının hangi odaya gideceğine karar vermek. Şimdi de bu gazı taşıyan boruların çalışma mantığını anlatayım. Toplamda dört kondüktör odası ve bu odalardan kontrol edilen ikişer oda yani toplam sekiz oda var. Bense iki odadan sorumluyum. Gaz ilk başta tek bir borudan geliyor sonra boru iki uca ayrılıyor ve bir uç bir odaya diğer uçsa diğer odaya gaz veriyor. İşte tam bu tek borunun ayrım noktasında iki kapakçık var. Biri bir odaya gaz gitmesini engelliyor diğeriyse öbür odaya. Biz bunu genelde temizlikçi kapolar cesetleri almaya geldiğinde kapıyoruz ancak bir sorun var. Kapaklar aynı anda bir teknik aksaklıktan ötürü kapanamıyor. Bu yüzden de kapolar önce bir odayı daha sonra biz diğer odanın kapakçığını kapattığımızda diğer odanın içini temizliyorlar. Dolayısıyla aynı anda en fazla bir kapakçık kapalı olabiliyor ve diğeri açık oluyor.
Yine normal bir gündü bugün. Ben yine kondüktör odasında kahvemi yudumlarken iki tane müfettiş profesör odayı incelemeye geldi. Diğer odadaysa bir grup Yahudi vardı ancak öldürülüp öldürülmeyecekleri belli değildi. Çünkü bazen yeni gelenler gaz odalarına alınsa da azat edilip işçi olarak çalıştırılabiliyor. Ben kahvemi içerken dirseğim kazara gaz verme butonuna çarpmış. Ben bunu hemen fark ettim çünkü uyarı olarak bir zil sesi duydum. Daha sonra hemen gazı durdurma düğmesine bastım ki o telaşla çok hızlı vurunca düğme içine göçtü ve çalışmadı. İşte o an önümde iki seçenek vardı. Gazı iki odadan birine verecektim. Kararsızdım. Aklımın içi karmakarışıktı. İki profesörü mü öldürecektim yoksa bir avuç Yahudi'yi mi ya da her ikisini de mi? Düşünecek pek zamanım olmadığından sayıları yaklaşık onu bulan Yahudileri öldürmeyi tercih ettim ve hepsi oracıkta öldüler. Belki -eğer ben o hatayı yapmasaydım- aralarından bazıları bugün yaşıyor olabilirdi. Ben bir katilim, lanetlenmiş bir katil.
Bugün benim bu aşağılık dünyadaki son günüm. Tanrı'ya inanıyorsam neden intihar ediyorum? Bence bana bu kaderi takdim eden tanrı beni intihar ettiğim için cezalandırmaz. Öyle umuyorum. Hoşça kal dünya, hoşça kal güneş ve günışığı. Son kez sana bakıyorum güneş ve senin tatlı günışığına. O günışığı tenimi okşuyor. Baştan çıkarıyor beni ancak artık sonsuzluğa karışmanın zamanı geldi. Bu kadar acıya sebep olan kişi bensem ben artık yaşamamalıyım. O profesörler şimdi beni kutluyorlar ama ben övgü veya takdir meraklısı değilim. Ben bir katilim ve sana bir katil olarak veda ediyorum acıların yuvası, elveda.


Alfred Delirmek ÜzereHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin