0.1

26 4 9
                                    

   yorumlarınızı bekliyorum.

<><><>

sene 2017, ekimin 25'i. iki elimde sanki azıcık gevşetsem düşüp kırılacakmış gibi sıkı sıkıya tuttuğum hediye paketiyle dikiliyorum minho'nun kapısında.

titriyorum gerginlikten, elim ayağım birbirine dolaşıyor her doğum günlerinde olduğu gibi. bacaklarımı birbirine bastırıyorum, zili çalıyorum yavaşça.

çok mutluyum tabii, olacaklardan habersizim çünkü.

ben mutlu mutlu sallanırken kapı açılıyor, onu görüyorum. nefesimin kesildiğini hissediyorum onu her gördüğüm sefer gibi.

tanrıyı kıskandıracak kadar güzel olan gülüşünü sunuyor bana, içim titriyor sanki.

kapıyı daha da aralayıp eliyle buyur ediyor beni içeriye.

"jisungie, geçmeyecek misin?"

onun sesiyle gerçekliğe dönüyorum sanki. kızıyorum biraz da kendime, minik bir gülüşle bile beni aptala çevirecek kadar kalbimi kaptırdığım için.

giriyorum içeriye, sesler yükseliyor. beni karşılayan kalabalık öylesine fazla ki, şaşırmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

neredeyse tüm okul arkadaşlarımız burada.

çok pardon, düzeltmeliyim. minho'nun arkadaşları burada.

gülüşerek sohbet ediyorlar kendilerinden beklenilen gibi.

açıkçası acıyorum onlara, sadece birkaç kahkahadan ibaret çünkü hayatları.

sanırım düşüncelerimi bakışlarımla da belli ediyorum çünkü çok geçmeden mark'ın dudakları kıpırdıyor.

"hayırdır jis, konuşulanlar seni pek sarmadı galiba?"

kalakalıyorum yerimde. nefret ediyorum bu özelliğimden, olur olmadık yerlerde donup kalmaktan.

ben cevap vermedikçe artıyor gülüşleri, alaylı sözleri karışıyor gülüşlerine.

gözlerim doluyor, tırnaklarımı tüm gücümle avuç içime bastırıyorum bütün bunların bir kabus olmasını dilerken.

o sırada onun yumuşak parmaklarını hissediyorum benimkilerin üzerinde, delicesine sıktığım ellerimi hiç zorlanmadan açıyor.

öylesine narin ki dokunuşları, öylesine güzel ki.

ben hayatımda hiç o kadar sevildiğimi hissetmemiştim, iliklerime kadar sevgi dolmuştum çünkü.

dolu gözlerimi çevirdim yukarıya, gözlerine baktım.

kısa bir süreliğine bıraktı elimi, birkaç saniye sonra yüksek sesini duydum.

bağırıyordu onlara, bir sürü şey söyledi ama duymak istemedim sanırım.

onlardan hıncını alınca kaldırdı beni koltuk altlarımdan tutarak, kendiyle beraber yukarı doğru sürükledi.

odasına gidiyorduk galiba, içimi bir heyecan kapladı az sonra ona söyleyeceklerimin bilinciyle.

çok emindim çünkü duyacağım şeylerden, aksi asla aklıma gelmiyordu.

odasının kapısına geldiğimizde içimi kötü bir his kapladı, korktum biraz. bir şeyleri itiraf etmeden hemen önceki gerginlik bu olmalıydı.

girdik içeriye, yatağına oturdu.

"güzelim, onları takma."

dedi bir eliyle beni kendine çekerken.

"zayıf gördükleri kişileri ezmeye çalışıyorlar sadece, biliyorsun."

"biliyorum."

sesim içime kaçmıştı sanki, tüm cesaretim uçmuştu. ancak korkuma yenik düşmeyecektim bu sefer.

bu yüzden araladım dudaklarımı.

"minho."

kafasını kaldırdı, baktı gözlerime.

"bebeğim?"

kucağında hareketlendim hafifçe, ellerimde hala minik hediye paketi duruyordu.

şimdiye kadar sürekli kendi kendime neler söyleyeceğimi tekrar etmiştim ama şimdi her şey gitmişti aklımdan.

"sana bir şey söylemem lazım."

"söyle bebeğim, neden geriliyorsun?"

kafamı önüme eğdim önce, kelimelerle ifade etmek zor olacaktı benim için. bu yüzden olabilecek en kötü yolu seçtim ben de.

kucağında olduğum için eşitlenen boyumuzun avantajıyla yaklaştım yüzüne.

gözlerinin sorgular gibi baktığını farkettim, ne yapacağımı merak ediyordu muhtemelen.

sıkıldım bu yavaşlıktan, dudaklarına eğildim.

minho ise ne yapacağımı anlamış gibi adımı söyleyerek geri çekilecek gibi oldu ama engelledim onu.

bastırdım dudaklarımı dudaklarına, ağlamak istedim bu hissin güzelliğine.

çok uzun sürmeden itti beni.

elleriyle dudaklarını sildi sertçe, yüzündeki ifadeye şaşırdım.

"bir daha sakın, sakın bunu yapmayı aklından bile geçirme."

koşar adım çıktı odadan.

bense bırakın gitmeyi, hareket bile edemedim.

gücüm yetmedi, yapamadım.

düşmeyi bekleyen yaşlar firar ederken gözlerimden, kalakaldım orada.

ellerimdeki hediye paketi ile.




<><><><><>

angst olmayacak.

afraid, minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin