Ortamda bir sürü ses vardı ama ben sadece birini duyuyordum; Bulut'umun sesini. "Çiçek."
"Bulut..." diye fısıldadım zar zor.
Sert bir el boğazımı sıktığında gözlerimi açtım. "Bulut yok!" diye bağırdı.
Bileklerimdeki zincirler yüzünden hareket edemiyordum. O ne yaparsa yapsın susup eziyetimin bitmesini beklemekten başka çarem yoktu.
Parmaklarını iyice boğazıma bastırdı. "O çok sevdiğin Bulut'un," dedi dişlerinin arasından. "Seni kurtaramayacak."
Sessiz kaldığımı ve hiçbir tepki göstermediğimi görünce ellerini geri çekti.
"Ne yapacaksın bana?" dedim güçlükle.
Cevap vermedi. Onun yerine belindeki silahın namlusunu sağ şakağıma dayadı.
"Söyle." dedi.
"Neyi?""
"Derin'in planını. Nereye saldıracaklar?"
Başımı ağır ağır iki yana salladım. "Bilmiyorum."
Aslında cidden hiçbir şey bilmiyordum. Derin bana bununla alakalı tek bir şey bile söylememişti.
"Bildiğini biliyorum. Günlerdir birliktesiniz. İllaki sana planından bahsetmiştir."
Ben yine bir şey söylemeyince şakağıma daha fazla baskı yaptı.
"Cevap ver yoksa seni öldürürüm." dedi dişlerini sıkarak.
Sırıttım. "Hadi lan." dedim alayla. "Çok korktum." Çenemi dikleştirdim. "Hadi, bas tetiğe. Vur beni."
Sinirle silahı duvara fırlattı. "Kazım!" diye seslendi içeri doğru. Adının Kazım olduğunu öğrendiğim kişi yanımıza geldi.
"Buyurun, efendim?" dedi piç kurusuna dönüp.
Piç kurusu eliyle beni işaret etti. "Buna yemek ve su yok! Açlıktan ölecek olsa bile vermeyeceksiniz."
Sırıtmaya devam ettim. Bunu görünce karnıma tekme attı. Ama ne bağırdım ne de sırıtmayı bıraktım. Kazım'la beraber odadan dışarı çıktılar.
Doğrulup başımı duvara yasladım. Beni yıkık dökük bir eve getirmişti. Burada ona itaat eden bir sürü kişi vardı. Teröristler arasında nam salmış biri olmalıydı.
Buradan nasıl kaçacaktım, bilmiyordum. Acaba Faruk söz verdiği gibi beni kurtarabilir miydi? Şuan ona fazlasıyla ihtiyacım vardı. Evet, susuz ve açtım ama ihtiyacım olan şey ne yemek ne de suydu. Ona ihtiyacım vardı; Bulut'a.
Şimdilik kendim için, annem için, kardeşlerim için, arkadaşlarım için, babam için ve Bulut'um için buna dayanmalıydım. Bana ne yaparsa yapsın son nefesimi vermemeliydim. Ölüp arkamdan ağlamalarını istemiyordum.
Kapı açılınca Kazım'ın elinde bir bıçakla olduğunu fark ettim. Beni kesecek miydi? Önüme gelip çömeldi.
Bıçağın sivri kısmını karnıma dayadı. "Hayde," dedi bozuk bir Türkçeyle. "Konuş ki sen de rahat et biz de."
Kaşlarımı yukarı kaldırıp indirdim. Bıçağı bastırdı. Canım yandı ama ses etmedim. Gülümsemeye devam ettim. Daha fazla bastırdı.
"Hayde, karı. Bak Şafak'ı sinir etmeye başladın."
"Şafak ne be?" dedim gülerek. "Kendine taktığı lakap bu mu?"
Bıçağın derilerimi yırttığını hissettim. İyice bastırdı. O bağırdıkça ben kahkaha attım. Gözlerimin dolduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazı Anlar Unutulmaz
Ficción GeneralManolya çiçeklerini sever misiniz? Küçük Açelya onlara bayılırdı. Ne zaman babaannesine gelse manolya çiçekleriyle donatılmış bir ormana giderdi. Ama bu çiçekleri onun için diken ve her geldiğinde sayılarını arttıran birinin olduğundan habersizdi.