0.2

16 5 1
                                    


iyi okumalar dilerim.

<><><>

onsuz olmaz diyordum, oluyormuş.

ne yapıp ne edip bir şekilde yaşanıyormuş.

minho olmadan asla yapamam diyordum ancak büyük konuşmamam gerektiğini anladım böylece.

beş ay geçti o günün üzerinden.

koskoca beş ay geçti, minho'ysa beni bir kez bile aramadı.

çok kez elim gitti arama tuşuna, çok kez "en azından özür dileyeyim" diye düşündüm ama bırakın aramayı mesaj bile atamadım ona.

korktum, her şeyi daha da berbat ederim diye korktum.

fazlası olabilecekmiş gibi.

bu kadar mı değersizdi arkadaşlığımız?

bir öpücüğe silecek kadar bile mi etki bırakmamıştı onda yaşadıklarımız?

onu görüyordum, arkadaşlarıyla birlikte doyasıya eğleniyordu. şaşırtmıyordu, yeterince sosyal bir insandı zaten.

ben kaç kilo verdiğimi bile hatırlamıyorken, onun hayatında hiç değişiklik olmamıştı.

belki güzelleşmişti bile.

işte en çok da bu üzüyordu zaten.

_____

uykuyla uyanıklık arasındaydım galiba, kapımın tıklatıldığını duydum ancak rüya mıydı yoksa gerçek miydi ayırt edemedim.

çok geçmeden tekrar tıklatıldı kapı, tepki vermedim.

beni harekete geçiren şey minho'nun sesinden duyduğum adımdı.

göz kapaklarımı araladım hızlıca, şu yaşıma kadar hiç bu kadar hızlı ayıldığımı hatırlamıyordum.

kapının ağzındaki minho'ya çevirdim bakışlarımı.

özlediğimden mi bilmem, anında doldu gözlerim.

bakmaya hiçbir zaman doyamadığım gözlerine baktım, en ufak bir samimiyet kırıntısı göstermeyen gözlerine.

o kadar yabancı geldi ki o zaman bakışları, o kadar duygusuz geldi ki.

karşımda duran kişi benim minho'm değildi, onu anladım.

beş ay önceki hâlini gram andırmıyordu.

konuşacak gücü ararken kendimde, o önce davrandı benden.

"jisung," 

dedi ve ekledi ardından.

"konuşalım mı biraz?"

'niye beş ay bekledin?' diye soracaktım ki tuttum dilimi.

"tabii, konuşalım."

yanıma yaklaştı, yatağıma oturdu.

"nasıl başlamam gerekiyor bilmiyorum ama..."

derken çalan telefonum böldü onu.

felix'in aradığını görmemle minho'yu elimle durdurdum.

ayağa kalkıp uzaklaştım ondan, konuşmalarımı duyması hoş olmazdı çünkü.

o evreyi de çoktan bıraktığımızı düşünüyordum zaten.

sanırım beş dakikayı geçiyordu, konuşmamız hâlâ bitmemişti.

minho ise beklemekten sıkılmış olacak ki, lavaboya gideceğini gösteren bir işaret yaptı.

başımla onayladım onu, o gittikten 1-2 dakika sonra da bitirdik konuşmamızı zaten.

yatağımın yanındaki sandalyeye oturdum.

minho'yu beklerken sıkılıp ellerimle oynamaya başlamıştım ki, bir bildirim sesi doldurdu odayı.

asla birilerinin telefonuna bakmazdım, kim olursa olsun her zaman özel hayata saygım vardı ancak bu sefer engel olamadım kendime.

gördüğüm bildirim ise yerimde donmamı sağladı sanki.

tüm kaslarım adeta donmuşcasına hareket etmeyi keserken, doğru mu anladım diye tekrar tekrar okudum mesajı.

minho-mark
-mesajlaşma-

mark:
hallettin mi jisung işini?


<><><><>

nedense bu fic asla okunmayacakmış gibi hissediyorum

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

afraid, minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin