00:00 ; Saat 9'a 10 kala

4 3 12
                                    

Ricam, şarkıyı açarak okumanız. İyi okumalar dilerim.🧡

*

Yağmurun esir aldığı dar sokaklarda esen yeller, uçuşan yapraklar ve yerdeki birikintiler engelliyordu genci. Fırat yana yakıla bir bahane bulmaya çalışırken ayağını sertçe su birikintisine çarptı. Etrafa saçılan damlalar yoldan geçenlere damlasada o an pek umrunda olamadı. Daha önemli bir meselesi vardı. O buluşmaya gitmeyecekti. Giderse başına açacağı belayı ve yılların birikmişliğine edeceği ihaneti biliyordu. Sıkkınca verdi nefesini. Onu darlayan sıkıntıya çare bulması zordu.

Kız bekliyordu içeride. Önce düşündü, gideyim adam gibi söyleyeyim, ben istemiyorum diyeyim. Olmadı ama öyle. Annesini üzeceği geldi aklına. İçi sıkıldı yine. Düzgün bir yolla kızı ayarlaması gerekiyordu. Bu annesinin ona ayarladığı ilk kız değildi. Bu yüzden idmanlıydı, evet ama şimdiki kızın arkadaşının sevdalısı olması konusu çözülebilecek bir şey değildi. Arkadaşına hainlik yapamazdı. Yaparsa bu arkadaşlık olmazdı.

Gözlerini kapattı usulca. Aynı dakikalarda yan kafede çenesini bıkkınca avucuna yaslamış bir adet genç vardı. Karşısındaki kadın elindeki kahveyi büyük bir iştahla yudumlarken, genç adam etraftaki insanların hareketlerini izliyordu. Dikkatli gözlemleriyle kafasında kendi kendine teşhisler koyuyordu. Ama bu da bir yere kadardı. Kaçıncı buluşmalarıydı bilmiyordu ancak artık son noktada olduğunu hissediyordu.

Avucunu çenesinden çekip parmaklarıyla gözlüğünün altından gözlerini ovdu. Burnunu çekip gözlüğünü düzelttiğinde karşısındaki kadına dikti bakışlarını. Üç aydır sevgili olmalarına karşılık neden hiç sevgililik yaşayamadığını düşündü. Kafasını kaplayan düşünceleri dökme zamanıydı.

"Şeyma, ben ayrılmak istiyorum," dedi yerinde dikleşirken. Aldığı yudum kadının boğazında kalırken öksürmeye başladı Şeyma. Beklemediği yerden gelen şeyle kalakaldı. Fincanını masaya bıraktı sakince. Boğazını temizledi, genç adam durmadan devam etti. Yalandan devam eden bu sürece bir son vermeliydi.

"Çok düşündüm, oturdum kafa yordum. Ama bizim bir olurumuz yok. Denedik, denediğimizden ben çok şey anladım. Sen ne anladın bilmem ama bizden olmaz be Şeyma. Sen ayrı bi dünyanın insanısın, ben başka bir dünyanın. Zorlamanın gerçekten bir manası yok. Haftada bir buraya gelip şu verdiğimiz paraya yazık. Harcadığımız zamana yazık. Elimden gelse zamanı geri alır hiçbir şey olmamış gibi devam ederdim ancak benimde burama kadar geldi." dedi eliyle kaşının hizasını gösterirken.

"Saçma sapan bir kazadan sonra onu böyle bir şeyle telafi etmek çok saçmaydı. Ben sadece kendime değişiklik olsun diye bu teklifini kabul ettim, açık açık söyleyeyim. Yaram vardı, kafamı dağıtmak zorundaydım. Bir nevi seni yara bandı gibi kullanmış olarak gözükebilirim fakat bizim şu buluşmalarımızda konuştuğumuz kelime sayısı senin bana verdiğin hasarın ücreti kadar bile değildi. Amacım seni kırmak değil. Sana başta da söylemiştim, yine söylüyorum; iyi kadınsın, seni seviyorum, ama bir insan olarak. Aramızda daha bir arkadaşlık bağı bile yokken senin bana böyle bir şeyi teklif etmen çılgıncaydı. Bunu kabul etmemde benim salaklığımdı. Kusuruma bakma. Kusuruna bakmam,"

Ağzını açıp bir şey demek isteyen ceylan gözlü kadını elini kaldırarak susturdu genç adam. Ayağa kalkarken sandalyesini geriye itti, kravatını düzeltti. "Yollarımız buraya kadar ilerler. Bundan sonra ben kendi yoluma bakarım, sen kendi yoluna. Allaha emanet, bana sabır, sana selamet. İyi günler Şeyma hanım."

Kapıyı açtığı gibi çıktı genç adam. Çıktığı gibi derin bir nefes verdi. Rahatlamışlığın üzerinde bıraktığı etkiyle kafasını kaldırıp yağan su damlalarına baktı. Her şeyden soyutlamıştı kendini. Yavaş yavaş dünyaya ayak uydurmalıydı tekrar. Islanmamak için her ne kadar uğraşsa da üstü başı ıpıslak olmuştu.

Yan kafeden çıkan ve ona doğru hızlı adımlarla gelen genci durdurdu Fırat. "Kardeşim! Bir bakar mısın?!"

Kaşlarını çatan genç ilerledi hızlı adımlarla. Çok ıslanmamayı umuyordu ancak pek gerçekleşmeyecek gibiydi. Fırat'ın karşısında durduğunda gözlüğünü çıkardı, eliyle azda olsa silmeye çalıştı ama olmadı. Gözlerini kısarak yüzüne baktı adamın. "Hayırdır kardeş?"

Sırılsıklam olmuş Fırat kafasını salladı. "Hayır, hayır. Senden bir şey istesem, yapar mısın benim için?"

"Ne isteyeceğine bağlı," Islak camlı gözlüğünü taktı gözlerine. "Söyle bakalım."

"Ben bir kuyuya düştüm çıkamıyorum. İçeride bir kız var. Bu kız benim arkadaşımın sevdiği kız ama aynı zamandada annemin benimle görüşmesi için ayarladığı kız. Benim bu kızla görüşmem lazım ama aynı zamanda da görüşmemem lazım. Görüşmezsem annemi üzeceğim ve yine kriz geçirecek. Görüşürsem arkadaşıma darbe vurmuş olacağım. Bilmiyorum ne yapabilirsin ama bi konuşsan, desen işte ben istemiyorum görüşmek falan."

"Sen niye yapmıyorsun bunu?"

"O arkadaşım içeride çünkü," dediğinde yutkundu genç adam. "Bir de beni öyle görsün, hem darbe vurayım hem darbe alayım. Nasıl fikir?"

"Çok kötü fikir," dedi ellerini sakallarında gezdirirken genç adam. İhtimalleri kafasında tartıyordu. "Ben gideyim bir bakayım bari ne yapayım. Toparlamaya çalışayım. Neydi kızın ismi? Giydiği renk falan?"

Sorgular bir ifadeye büründü Fırat'ın yüzü. "Ne yapacaksın kardeşim ne giydiğini ismini bilmem nesini. İşi doğrudan kapatsan yeter."

"Kardeşim, ben nereden bileceğim hangi kız olduğunu, bilmem kaç tane kız var içeride!"

Sabır dileyerek hızlı adımlarıyla içeri girdi genç adam. Basamakları indiğinde kafenin hoş ortamı karşıladı onu. Mavi takım elbisesi sağanak yağmurdan laciverte dönmüştü. Gömleğini düzeltmeye çalışarak alışıklıkla hızlı adımlarla yürüdü masaların arasına. Ona seslenen garsonu da duymadı. Kafasını kaldırdığında gözleri etrafı taradı. Kim olabilir diye düşünürken zaten ona bakan bir kadın vardı. Afalladı genç adam. Sağına soluna bakındı acaba gerçekten o mu diyerek. Diğer kişiler yaş olarak üstündü. Tek seçenek vardı. O da karşısındaki güzel kadındı. Yavaş adımlarla kırmızı halıdan yürüdü. İki kişilik masanın boş sandalyesine geldiğinde güzel kadın ayağa kalktı. Giydiği mavi elbise ona çok yakışmış diye düşündü genç adam. Kadın elini uzattı gülümseyerek.

"Sen Fırat olmalısın?"

Birkaç saniye durakladı adam. Ağzı açık kaldı, ne diyeceğini bilemedi. Havada kalan elini tuttu unuttuğunu hatırlayarak. El sıkışırlarken boşta olan eliyle gözlüğünü düzeltti güzel kadın. "Ben Nergis. Tanıştığıma memnun oldum."

Toprak gözlerde takılı kaldı adam. Gülümseyen suratına somurtmak olmazdı. Çiçek gibi olan kadına çiçek gibi bir gülümseme sunmak istedi. O da gülümsemeye çalıştı yalandan. Pek yalandan olmadı ama o öyle sandı. "Ben Fırat. Tanıştığıma memnun oldum."

Sadece tesadüf, değildi bir bela. O idi bir hüma, bir sefa, bir rüya.

*
🎀

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 18 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Benden Bir SözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin