Evimdeki boğucu havadan sıkılıp biraz temiz hava alabilmek için küyüphaneye geldim. Bulduğum boş bir masaya oturup bilgisayarımı ve evden çıkmadan önce termosa doldurduğum kahvemi masaya koydum. Sakinleşip soluklanırken derin nefesler aldım ve uzun hırkamı çıkarıp dikkatsizce katladıktan sonra sırt çantamın üstüne bıraktım. Bilgisayarıma baktım, numaralı gözlüklerimi takıp son yazdığım şeylere göz gezdirmeye başladım.
Hobi olarak bir şeyler yazıyorum. Hem gerçek dünyadan uzaklaşmamı hem de içimdekileri dökmemi sağlıyor.
Parmaklarım yavaşça klavyede gezinirken önümden geçen bir şey garip derecede ilgimi çekti ve kafamı kaldırıp baktım.
Yüzünde hafif bir gülümseme olan ve uzun masada tam çaprazımdaki sandalyeye yerleşen kişiye bir süre baktım. Yeşil saçlar ve yeşil gözler. Bolca çil ve hafifçe gülmesine rağmen belli olan gamzeler. Muhtemelen numaralı olan, yuvarlak ve altın sarısı çerçeveli gözlükler. Çocuksu ve fazla renkli, ayrıca çok aksesuarlı, olan kıyafeti.
Tulumunun diz kapağının çok az üstünde olan şortunu düzeltip oturdu. Limonata, postit, ve bir kitapla işaretleme kalemi çıkartıp kulaklıklarını taktı. Telefonunda biraz dolaştıktan sonra masanın üstüne bıraktı. Kitabı açıp okumaya başladığında çalan müziği net bir şekilde duyabiliyorum ama rahatsız edici değil.
Ben önüme dönüp bilgisayar ekranına bir süre boş boş baktım. Ben bakmaya devam ederken çaprazımda bir hareketlenme fark ettim. Hafifçe gülümsüyordu;
"Pardon, rahatsız ediyorum kusura bakmayın."
Sorun yok anlamında kafamı salladım.
"Siz de gözlük takıyorsunuz, sorun olmazsa yanınızda gözlük mendili veya ıslak mendil varsa verebilir misiniz? Gözlük camım çok kirlenmiş ve okuduğum şeyi göremiyorum."
Çantama uzanıp gözlük mendilimi çıkardım ve uzattım.
"Çok teşekkür ederim."
Gülümsemesi büyürken ve mendili alırken konuştu. Gözlük camlarını dikkatlice sildi ve mendili yavaşça katladı ve bana uzattı.
"Buyurun, tekrar teşekkürler."
Mendili alıp çantama koydum ve bilgisayarıma dönüp yazmaya devam ettim.
﹏﹏
Saat iyice geç olmaya başlamıştı ve güneş neredeyse batmıştı. Kahvem biteli çok olmuştu ve gözlerim ağrımaya başlamıştı.
Gözlüğümü çıkarıp masanın üstüne bıraktım, çaprazımdaki çocuğa baktım. Kitabının bir kaç sayfası kalmış gibi görünüyor, yüzünde sıkılmış veya yorgun bir ifade yok, hâlâ kitaba başladığı heyecanıyla okuyor. Kitabın okuduğu sayfalarının bazılarında kitabın kapağıyla uyumlu renkte olan, mavi, postitler yapıştırılmış.
Bir kaç dakika sonra kitabı bitirip kapağını kapattı ve boş boş etrafa bakınmaya başladı. Onun bu haline sessizce kıkırdadım. Bir süre okuduklarını sindirmeye çalışır gibi kitaba bakarken aniden bana baktı.
"Neden gülümsüyorsunuz?"
Gülümsediğimin farkında bile değilken böyle ani bir soruyu duymak afallamama sebep oldu. Hemen gülmeyi bıraktım ve boğazımı temizleyip başka yöne baktım.
Hâlâ bana baktığını bildiğimden biraz gerildim ve eşyalarımı toplamaya başladım.
"Rahatsız olduğumdan değil de merakımdan sormuştum."
Göz ucuyla ona bakıp hemen önüme döndüm. Onun yüzünü görmememe rağmen bana bakıp gülümsediğinin farkındaydım. Sonra hafif bir kıkırtı duydum.
"Gülmekte haklısın, etrafa öyle boş boş bakan birisini görsem ben de gülerdim. Ama bilirsin, bir kitap bitirince etkisinden çıkmak biraz zaman alır, okuduklarını sindirmen gerekir falan."
Bu sefer direkt ona baktım, bir şey söylemek istedim ama söyleyemedim. Bana bakarkenki gülümsemesi diyeceğim şeyi unutturdu.
Hızlıca çantamı ve termosumu alıp kütüphaneden çıktım ve eve gittim.