1 Yıl önce Seul/Güney Kore.
Soo Min, Tara'nın kolunu dürterek gözüyle kapıyı işaret etti. Bu hareketini masada Tara'dan başka kimsenin görmemiş olması büyük şanstı çünkü hareketin anlamı "Sigara içmeye gidelim."di.
Tara mesajı alınca elindeki kokteyli masaya bırakıp çantasını omzuna astı. Soo Min yalan söylemek konusunda Tara'dan daha yetenekli ve hızlı olduğu için küçük yuvarlak masanın diğer tarafında koyu bir muhabbet içerisinde olan ailesine "Biz biraz hava alıp gelicez." diyerek Tara'nın bileğini kavradı ve onu kapıya doğru sürüklemeye başladı.
Aylardan ekim olmasına rağmen dışarıda yazdan kalma yumuşak ve ılık bir hava vardı. Hatta bu gecenin kaderine ithafen birazda bunaltıcı sayılırdı. Sang-Hun yarıya kadar indirdiği camdan dışarı bakarak oğlu Woo Jin'le konuşmaya devam etti.
" Bizim mesleğimizde bu evlat." Woo Jin ifadesizce sırtını arabanın yumuşak deri koltuğuna dayadı. Babasının insanları öldürmeyi bir meslek olarak nitelendirmesi fazlasıyla sinirini bozuyordu ancak bunu belli etmemeye çalışıyordu çünkü o babasının cesur oğluydu. Yada öyle olmak zorundaydı. Eliyle ağzının yarısını kapatarak dirseğini koltuğun koluna dayadı ve "Bunu yapmak zorunda değiliz." diye mırıldandı ancak babası bunu duymuştu ve gözlerini otelin bahçesindeki çimenlerin üzerinde, sigara içen iki genç kızdan ayırıp oğluna baktı.
"Hayır evlat. Yapmak zorundayız. Unutma, ihanet edene merhamet edilmez."
Tara ve Soo Min yavaş yavaş yapraklarını dökmeye başlayan akasya ağacının altında sigaralarını içtikten sonra tekrar oteldeki kokteylin yolunu tuttular. Ancak kokteyl onlar ve aileleri için çoktan bitmiş görünüyordu. Otelin çift kanatlı büyük cam kapısı önünde onları bekleyen ailelerini görünce adımlarını biraz daha hızlandırdılar. Bu arada da Tara'nın ailesinin aracı çoktan kapının önüne gelmiş ve Özcan beyle Bahar hanım arabaya binmişlerdi bile. Tara adımlarını biraz daha hızlandıracakken Soo Min kolunu kavrayıp onu durdurdu. "Telefonun bende." diyerek elini çantasına daldırdı ve daha telefonu çıkaramadan büyük bir patlama oldu.
Woo Jin daha neler olduğunu anlayamadan babası kumandanın düğmesine basmıştı bile. Şaşkınlık içinde gözleri fal taşı gibi açılırken eliyle ağzını kapattı. Babası ise ürkütücü bir soğukkanlılıkla sadece alevler içerisindeki arabayı ve anne ve babasının ölümüne tanık olan masum Tara'nın feryadını izliyordu. Woo Jin'in içinde ise fırtınalar kopuyordu. Karşısında oturan bu cani onun babası olamazdı. İnanmak istemeyen bir tavırla başını iki yana salladı ancak verdiği hiçbir tepki, söylediği hiçbir söz babasının umrunda değildi.
Sang-Hun nefret dolu gözlerini oğluna çevirdi.
"Bu işi sen tamamlayacaksın. O şerefsizin kızını, Tara Katipoğlu'nuda sen öldüreceksin!"