Yeonjun, çalan kapının sesiyle gözlerini hafifçe araladı. Kapının sanki zihninde yankılanır gibi çalması rahatsız etmişti. Birkaç saniye boyunca gözleri kapalı halde, yattığı koltuktan doğrulmaya çalıştı. Zor bela gözlerini açtığında, Soobin'in belini sıkıca sardığını fark etti.
Yeonjun, Soobin'in kendisine bu kadar yakın olduğunu fark edince bir an duraksadı. Kalbi hafifçe hızlanmıştı, ama bu durumu bozmak istemedi. Kapının sesi hâlâ kulaklarında yankılanıyordu, ancak şu an içinde bulunduğu anı bozmak istemiyordu.
gencin yüzü ona dönüktü, nefesi sakin ve derindi. Uykusunun derinliklerinde olmalıydı. Yeonjun, onun yüzündeki huzurlu ifadeye baktı ve içten içe gülümsedi. Ancak, kapının sesi tekrar yankılandığında, artık görmezden gelmek mümkün değildi. Hafifçe Soobin’i uyandırmamaya çalışarak kolundan kurtuldu ve yavaşça yerinden kalktı.
sessiz adımlarla kapıya doğru ilerledi. İçinde bir merak vardı; bu saatte kim olabilirdi? Kapıya yaklaştığında bir an duraksadı, derin bir nefes aldı ve kapıyı araladı...
Yeonjun, gözlerini ovuşturarak tam anlamıyla uyanmaya çalışırken kapının önünde beliren Wooyoung'un coşkulu sesiyle irkildi.
“sonunda açtın kapıyı, ağaç olduk ağaç!” diyerek içeri daldı, enerjisi her zamanki tükenmez gibiydi. Hemen arkasından gelen San ise elindeki poşetleri dikkatlice yere bırakarak derin bir nefes aldı ve kollarını gerdi. Bu birkaç saniyelik duruşun ardından sevgilisinin salona ilerlemesi ile poşetleri tekrar eline alarak ilerledi.
"kapıyı kıracaktım biraz daha açmasan," diye mırıldandı San, ama gözlerinde hâlâ bir şaka yansıması vardı.
Yeonjun, hâlâ uyku sersemiydi, arkadaşlarının neden burada olduklarını bile anlamamıştı. İstemsiz çatılan kaşları ile esnemesini ertelemeye çalıştı.
"niye geldiniz? bir saniye burayı nereden buldunuz?" diye sordu, sesi hâlâ uykunun izlerini taşıyordu. Bir yandan da onların arkasından giderek gözlerini ovuşturuyordu.
Wooyoung ise çoktan oturacak bir yer bulmuş, rahatça koltuğa yayılmıştı bile.
"Sürpriz kahvaltı getirdik," dedi keyifle, elindeki poşeti havaya kaldırarak.
Yeonjun, hâlâ olan biteni anlamaya çalışıyordu.
“iyi de... burayı nasıl buldunuz ve neden geldiniz?” diye sordu.
San, poşetleri dikkatlice yere bırakırken yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Soobin'le aynı çetedeydik, onun adresini bilmemem imkânsız,” dedi, göz kırparak.
Yeonjun, hafifçe iç çekti, bu cevabı zaten tahmin ediyordu. Asıl önemli olan, arkadaşlarının neden şimdi burada olduklarıydı. San, Yeonjun’un bakışlarındaki belirsizliği fark ederek ciddileşti.
“neden geldik konusuna gelirsek…” dedi, gözlerini Yeonjun’a dikerek, “video’yu gördük. Soobin’in Mijun’u nasıl patakladığını... Yüzünde sigara söndürmesine kadar her şeyi.”
Yeonjun, San’ın ne demek istediğini anladı ve başıyla onayladı. “Biliyorum,” dedi sessizce, sesinde derin bir ciddiyet vardı. “Zaten bu yüzden dün gece onun yanına geldim. Madde etkisindeydi yani kavgadan sonra almış. Yanında olmam gerekiyordu.”
Wooyoung, Yeonjun’un sesindeki endişeyi fark etti ve biraz daha ciddi bir tavırla, “Bu yüzden de buradayız. Soobin yalnız kalmamalı. Onun yanında olduğumuzu bilmesi gerek,” dedi.
“Teşekkürler,” diye mırıldandı. “Gerçekten onun buna ihtiyacı var. Sanki çevresinde kimse kalmayacakmış gibi konuşup durdu dün. Çok yalnız hissediyor kendini” istemsiz gözleri dolmuştu Yeonjun'un.