*Somewhere we only know Keane*
Mikasa derin bir nefes alıp sakinleşmeyi diledi. Duydukları sindirilebilecek şeyler değildi. Bir mal gibi satılacak olmasına inanamiyordu. "Benden böyle bir şey isteyemezsiniz." dedi sakin kalmaya çalışarak. "Buna mecbur olduğumuza inan lütfen." dedi Kral Ackerman. Güçlü ve kudretli kralın ilk kez aciz görünüşüydü ama bu bile Mikasa'yı yumuşatmaya yetmedi. "Hiçbir şey beni bir mal gibi satmanızı gerektirmemeli!" Mikasa'nın yükselen sesi ile, Kral Ackerman' ın sesi de kuvvetlenmişti. "Sana bana inanmanı söylemiştim Mikasa! İşleri zorlaştırma!" Mikasa itiraz etmek için ağzını açtiğı Sırada Kral Ackerman onu durdurdu. "itirazların hiçbir işe yaramayacak ve o düğün olacak. Prens Jean seninle tanışmak için yarın buraya gelecek, lütfen zorluk çıkarma."
Ardından Mikasa'nın hizmetlisi olan kalın kahverengi dalgalı, kahverengi gözlü, beyaz tenli kıza döndü. "Lütfen prensesi odası götürüp çıkmadığından emin olun." Sasha, eteklerinden tutup referans verdikten sonra Mikasa'nın odadan çıkmasını bekledi ve hizlıca onun peşine takıldı. Sarayın öbür ucunda olmasına rağmen, genç prensesin odasına hizlica varmışlardı. Odanın kapıları kapanır kapanmaz Mikasa kendini yatağına atıp kollarını iki yana açti. "Babamın neler dediğini duydun mu Sasha? Beni aynı bir mal gibi satmak istiyor." Sasha yavaşça gelip Mikasa'nın yanına oturdu ve ellerini kucağında birleştirdi. "Belki de çok çabuk karar variyorsunuzdur Prenses. Prens Jean'nın nasıl biri olduğunu bilmiyorsunuz." dediğinde, Mikasa'nın tepkisi gecikmemişti. "Onun nasıl biri olduğu umurunda değil, dünyanın en iyi insanı dahi olsa ben evlenmek istemiyorum. Hele ki bir savaşın çıkarları için asla!" Sasha iç çekerek birkaç saniye durdu.
O sirada Mikasa yattığı yerden kalkarak büyük balkonuna doğru ilerledi. Bu balkon, krallıktaki en güzel manzaraya bakıyordu. Büyülü orman geceleri bilinmezden gelen Işıklarla parlıyor, sabahları güzel çiçek ve ağaçlarını gözler önüne seriyordu. Orası küçüklüğünden beri Mikasa'nın gitmek istediği yerdi ancak hiçbir zaman buna izin verilmemişti. Bu güzelliğin ardında kötülüğün olduğuna inandırmak istemişlerdi Mikasa'yı hep.
"Ama savaşta kaybedeceğiz gibi duruyor prenses. Eğer öyle olursa hepimizin kellesini uçururlar!" "Mutsuz olmaktansa ölmeyi yeğlerim!" diye gürledi Sasha'ya Mikasa ve anında durularak yeniden ormana doğru döndü. "Bu gece buradan gideceğim."
....
Eren tepkisizce babasını, yani Jeager Krallığının kralını dinliyormuş gibi yapmaya devam etti. Esnememek için zor duruyordu. Her gün ama her gün aynı şeylerdi. Halk için konuşma hazırla, diğer krallıklar ile işbirliği için yabancı dillerini geliştir, savaşta asla kaybetmemek için stratejik zekânı ve kılıç becerini eğit, askerlere ağırliğını ve aklını göster, herkesin sana saygı duymasinı sağla, önemli belgeler hakkında her şeyi bil ve daha fazla bla bla bla... Babası hâlâ sağlıklıydı. Yeni bir savaş için naralar yeni atılmıştı. Krallık da hiçbir problem yoktu ancak Eren yıllardır sanki ertesi gün doğumunda kral olacakmış gibi eğitimlerine hız kesmeden devam ediyordu. "Biliyorsun oğlum, her an her şey değişebilir ve biz bunun için durmadan çalışmalıyız. Ta ki, kazanana dek."
Kazanmak. Evet, Eren kendini bildi bileli bu kelimeyi duyuyordu. Kaybetmek asla bir seçenek olmamiştı. Jeager'ler her zaman gelir, yapar ve kazanırdı. Tek bir konu hariç: sevgi. Bu konu da hep çok başarısız olmuşlardı. Annesi, Carla Jeager. Eren onun kendi soyadını bile bilmiyordu. O ortalıktan kaybolduğunda çok küçüktü ancak animsadiğı sevgisinin sicaklığı, kalbinin buz tutmasını önleyen tek şeydi. Bazıları Kral Jeager yaptı, diyorlardı. Carla Jaeger'i o öldürdü. Sebebi neydi? Birçok teori vardı. Mesela Carla Jeager daha fazla bu gaddar adama dayanamamış ve gitmek istemişti ya da başka birine aşık olmuştu diğer bir teori ise Kral jeager'in eski karısı Dina'nin kıskançlıktan onu öldürdüğünü söylüyordu Bunlar olası şeylerdi, hemde herkes Kral Jeager'in nasıl biri olduğunu biliyorken.
Ah birde unutmamak gerekirdi ki, abisi Zeke vardı. Pardon, artık onu abi olarak bile düşünmemeliydi. Zeke Jaeger, kör bir aşik gibi sevgilisini de alip buralardan gitmiş, koca bir serveti ve kralliğı ardında birakmışti ve artık gözden düşmüş biri olarak sayılıyordu. Kral Jaeger üstünden yıllar geçmiş olmasina rağmen şimdi bile bunu kabullenemiyor ve Zeke hakkında tek bir laf bile etmiyordu. Eren'nin gözleri uzağa daldı.
Kendisi de bunu yapar mıydi? Bir kız uğruna hayır, aşkı uğruna her şeyden vazgeçip gözden Eren'in gözleri uzağa daldı. Kendisi de bunu yapar miydi? Bir kız uğruna hayır, aşkı uğruna her şeyden vazgeçip gözden düşmüş olabilir miydi? Ah, aynı abisine olduğu gibi kendi hakkında da infaz emri çıkardı kesin. Yine de, yapar mıydı? Eren emin olamadı. Babasının sağ kolu ve sırdaşı Keith Shadis kapıyı birkaç kez tıkladıktan sonra içeri girerek tam bir referans verdi ve Eren'e bir kere bile bakmadan kralına doğru yürüdü. Bu az olan bir şeydi, yani Eren'i yok sayması. Demek ki önemli olan bir konuydu, muhtemelen savaşla ilgiliydi. Eren kısa bir referans verip hizla odadan çıktı. Koridorda onu görenler hizlica eğilirken Eren onlarla ilgilenmeden hizlica odasına girdi. Tüm bunlara katlanamiyordu artık.
Duvarının bir kısmını kaplayan büyük penceresine yaklaştı. Uçuşan perdelerin arasında gördüğü ormana baktı. Belki de biraz tatile çıkabilirdi?
Eremikayla yeniden karşınızdayım evet bundan önce Eren'in kör olduğu kitap pek içime sinmedi bu yüzden onu yayından kaldırdım burdan devam gerçi eremikalarim tutmuyor ama olsun
Bölüm nasıldı?
Eren tatile çıkacak mı neler olacak
Yorumlarınızı bekliyorumm ^^
Diğer bölümde görüşmek üzere (つ≧▽≦)つ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amour fugitif
FanfictionDuvarının bir kısmını kaplayan büyük penceresine yaklaştı. Uçuşan perdelerin arasında gördüğü ormana baktı. Belki de biraz tatile çıkabilirdi? İki kraliyet ailesi ve ormana kaçan iki genç prenses Mikasa ve prens Eren...