Kütüphane I

13 0 0
                                    

      Karamsarlık bir deniz olsaymış oranın en beklendik varlığı olurmuşcasına klişe idi bana ait olan bu zaman dilimi.Yine uyanmıştım kendi kabullerimin çevresinde şekillenen o sabaha.Tamamen benim kararım mıydı acaba bugünü böyle yapan? Emin değildi aklım tüm bu düşüncelerden.Malzemeleri belli olmayacak kadar karışmıştı zihnim. Aslında bu lezzete götürür bazen.Ama bu sefer tatsız olmuştu. Sanıyorum ki bir şeyler bozuk olmalıydı ki bu ahenk bozulmuştu. Anlamaya çalışmakla uğraşmadım. Çünkü o günde diğer günler gibi duyguları erteleme günüydü. Geri plana almazda her şeyin önünde tutsaydım ya da onları kurcalamakla uğraşmış olsaydım o gün bana yalnızca zindan olmakla kalabilirdi. Erteleme sanatında güçleniyordum. İyi becerdiğim nadide şeylerdendi o sıra bu.
    Belki saatler boyu uyumuş olmama rağmen ruhumun istemekte zorluk çektiği bir şeyi yapmaya uyandığın sabah seni daha çok götürürmüş senden. Bunu tadıyordum her gün aynı dozda şevkle belkide. İçini renklerle dolduran bir şevkten değil bu kastım. Bana ait olan bir şevk değil...Her şey  anlattıklarım gibi acı dolu hissettirmiyordu. Ama bu sabahta çoğu sabah gibi mutluluk maskemi geçirerek çıkmalıydım evden. Kendime itiraf edemiyor olsam bile yargılanmak korkusu her yanımı sarıp sarmalıyordu günbegün. Bunu dışarıdan bakan biri göremezdi. Duymak isteyen de duyamazdı. Bunu yalnızca anlamak isteyen anlayabilirdi. Yüreğimi benim gibi görüp duyabilen anlayabilirdi. Ama ben benleydim. Sessiz ve buruk ama tüm kasveti sadece gülümseyerek kapatmaya çalışan bir bene dönüşmüştüm.
     Tüm bu düşünceler silsilesi saniyeler içinde akıp gitti beynimde. Aynı zamanda hızlı olmayı ve zamana kıymeti arttırmayı gerektiren bir rutine çevrilmişti hayatım. Fedakarlıkların çokça artarak ama artık fedakarlıktan ziyade benliğinden geri dönüşsüz verişlere benzeyen acımasız rutine uyum sağlayışımın gün gün daha da zorlaştığı bir şeydi hayatımın bu evresi. Her şeye rağmen toparlamalıydım; kafayı, odayı, bu dağınık ruhu... Dolayısıyla maddi manevi bir çok şeyi.
   Tüm bu yoğunluğu biraz suyla seyreltebilsem ferahlayacaktım. Bu böyle serin olmalıydı. Sıcak yaz günlerinde içini açan,sana nimetten öte hissettiren o his gibi. İşte benim onun gibi bir şeye ihtiyacım vardı. İhtiyaçlarımı bilmek bariz bir şekilde en kolay olanıydı. Onlar alarm verircesine varlıklarını asla unutturmazdı. Zor olanı isteklerimi doğru şekilde keşfedebilmekte saklıydı. Zoru seçmiştim manevi gücüme güvenmiştim yine. Elimde kalan en büyük güç oydu ve bende ona sarılmıştım.
    Kendimle olan tüm münakaşam dışarı kendimi attığımda azalıyordu. Dışarda ses çoktu,sorun adım başı vardı. Meşgul olurdun bir şekilde tüm bu dış etkenlerle. Bu durumda kafanın sesini bir tık kısabilmene destek olurdu.
İstikamet yine aynı yerdi. Saatlerimi günlerimi harcadığım o bariz yer. Gidiyordum başka seçeneğim yoktu yine, affetmeliydim benliğimi onunla savaşmaya devam etmeliyim.Var mıydı o güç bende bilmiyordum ama denemekten başka bir çaremde yoktu.
     Her an her dakika içime işlerken bazen bu umrumda bile olmuyordu.Anlattığım kadar karışık görünmüyordu dışarıdan ama asıl karışıklık içerideydi ve tahmin edersin ki bu görünmüyordu . Başıma ne geldiyse görünmeyenlerden geldi zaten.Soyutluklar hep tedavisi en zor olanlarıydı.En yoranı en tespiti zor olanıydı. Evet evet zoru seviyorum diyerek kendimi inandırmaya çalıştığım durumlardi tüm bunlar ardı sıra...
    Odam sabahın en erken saatlerinde tüm güneşi içine çeken bir emici gibi konumlanmıştı. Uyanmak istemediğim sabahların sinir bozucu neşesi gibiydi. Hiçbir derdin üzemediği,asla tasaya dönüşmediği kişiler gibi. Bazen sinirimden onu bile tokatlayasım gelmiyor değildi. Ama yinede her şeye rağmen o benden vazgeçmiyordu, gün doğuyordu aynı umutla , beni karşılamaktan sıkılmayan ender bir şeydi o .Oda sevdiklerim arasındaydı. Zordu ,belki beni acıya davet eden bir yani vardı.Ama ben onun bildiğini bilmiyordum ki meğer acıymış ardından tatlıyı mümkün kılan. O bunu benden önce biliyordu,beni buna ısrarla ikna etmeye çalışırcasına ve aslında ben bunu istemeden bile beni buna teşvik etmeyi başaran bir nevi şükür sebebiydi.
     Akıl anlamak istemez , göz ardı etmeye bayılır sıkıntıyı.E bilirde o sıkıntının bir gün güç vereceğini ama vazgeçemez bu tatlı histen.
    Kolayı seçme hissi.Bunlar birer tünel olsaydı kolay, en genişi olurdu beynimin.Dar olan geçtikçe kanatır ama doğru yola o çıkarırdı seni .Eh tabi bir noktaya kadar..
Hayatın tamamen acı dolu olmadığını da biliyordum ama insan sıkıntı yaşarken bunu kendine hatırlatması da en yapılamayası şey  oluyordu.
     Gitmem gereken, hedefim için uğraşmam yol almam gereken ,inancımı kazanmam gereken bir yol vardı.Bu beni tekrardan kazanabilmenin yolculuğuydu. Onun için doğrulmalı, yükleri arkada bırakıp göze almalıydım her şeyi ve o günde onu yaptim.
Seçtiğim rahat kıyafetlerimden giyindim buna artık çok kafa yormak canımı sıkıyordu oysa severdim hazırlık evrelerini.
Taktım çantayı sırtıma ve yol aldım günümün geri kalanında bulunmayı planladığım kütüphaneye. Evden çıkışımda oraya varışımda  birçok fedakarlıktı benim için aslında.Değiştirdiğim çok şey vardı , kaybolmuş beni geri kazanmak için.Evet bunlar ufacıktı belki , ama bendeki derinliği ölçülemezdi bir başkasının bakışında. Kendi bakışımın yolculuğu çoktan başlamıştı ve ben o yolculuğun başrolü idim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Varsayılan Başlık - Kendi Başlığını YazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin