Şu an ne yapıyorum biliyor musunuz? Tabii ki bilemezsiniz ama hani derler bir başlangıç olsun falan. Neyse.
Temizlik yapıyorum. Ölümden döndükten sonra temizlik yapmak harbi manyak bir şey. Hep bunu istemiştim.
Donuyorum ve memelerim ortada. Tam bir kaltak gibi hissediyorum. Allah'tan gece ve komşular falan uyanık değil. Komşu dediğimde ANNEANNEM... Tam bir f-a-c-i-a.
Balkonu temizlerken lolipop çöpü buluyorum. Kelebek sürekli lolipop yerdi. Pembeler mutlu,yeşiller üzgün, sarılar nasıl hissettiğini bilmediğini günler içindi. Bu benim planımdı. doğum günü hediyesi kutusunda yedi gün için vardı lolipop. Ah, bir de ona hislerimi anlatmıştım daha doğrusu yazdım. Ölmeden önceki iki ay her gün bunu okuduğunu hatta ezberlediğini söylemişti. Bunu sizlerle paylaşacağım. Evet, bunu yapacağım.
Hey! Yine ben :P Şu yıllardır başından ayrılmayan ve artık yeşil yosun kafalı olan kız hani.
Double D.
Ve sen, Kelebek.
Sen, Kelebek...
Hani derler ya... Kalbimin derinlerine işleyen sayılı kişi. Sen o kişi değilsin. Sen kimsin biliyor musun?
Bir köre renkleri veren kişisin. Umutsuz hastalığa deva bulan doktor belki. Ya da kanser tedavisi geliştiren asistan. Belki House M.D. deki Gregory House'sun benim için. Kafasının dikine giden, kendi teorisinden ne olursa olsun vaz geçmeyen, insanların yanlış anladığı.
Ve kırılgansın aslında. Güller gibi. Dikenlerle koruduğun düşüncelerini koparmak çok kolay aslında. Sapına makas attığında...
Ve sen gülken ben bahçıvanım biraz da. Bahçesine gözü gibi bakmaya çalışan, ve en sevdiği çiçeği olan gülü her şeyden koruyan. Ya da vazgeçtim. Sen gül değilsin.
Sen daturasın. Siyah datura. Belki kozmos. Ama en değerlilerdensin. Ve yasak olanlardan.
Bazen kalbimdeki boşluğu köküne kadar hissediyorum biliyor musun. Yani... Yalnız olduğumu tamamen fark ettiğim zamanlar. Ailem içeride mutlulukla otururken, benim odamda yapayalnız kaldığım, ağladığımı kimsenin görmediği zamanlar bunlar. Çok sık olmuyorlar ya gerçi... Olsun.
Bil istedim sadece ki, o yalnız zamanlarda aklıma ilk gelen sen oluyorsun. Kötü bir şey yapacak olsam, beni bırakıp gitmenden korkuyorum öğrendiğinde. Olmayan varlığını hayal etmek zor olmuyor artık. O kadar ileri gittim ki, artık burada olmadığın halde sıcaklığı dahi hisseder hale geldim. Çok acınasıyım ya... Ama o en acınası olduğum anlarda, tepemde güneş gibi parlatıyorum seni. Varlığın, varlığıma sebep oluyor. Kalbimdeki o boşluk, senin yaşadığını ve benimle aynı dünyada olduğunu düşündükçe ışığınla doluyor. Düşüncelerinle, çıkan kısa kelimelerin ve garip alışkanlıklarınla. Yazılarınla, mantıksızlığınla.
Tam bir yalan makinesi olan bende bile, doğruyu köküne kadar anlatma isteği uyandırıyorsun. Anlattırıyorsun da.
Kimsenin bilmediklerini biliyorsun.
Bazen senin gerçek olduğuna bile inanamıyorum biliyor musun? Hayali bir arkadaş gibisin benim için. İdeallerimin hepsine uygun, her zaman yanımda olan. Sırtıma acıtsa bile demirden bir destek çakan...
Ah, Kelebek. Facebook'ta ilk mesajlaştığımız günün heyecanını hala yaşıyorum seninle konuşurken. İstemsizce gülüyorum, gözlerine baktıkça yumuşuyor gibi hissediyorum. Seninleyken normal hissediyorum. Tüm anormalliklerim ardımda kalıyor, sadece sana odaklanabiliyorum. Saçlarına bakarken, baharda etrafa saçılan çiçek yaprakları geliyor aklıma neden bilmem. Gözlerine bakarken aradığım neyse onu buluyorum, bir ismi yok bu aradığım şeyin. Ama ne zaman gözlerine baksam oradalar. Hep yanında kalmak istiyorum o anlarda. Ayrı bir eve gitmemek, direk seni alıp her şeyi bırakıp başka bir yere gitmek istiyorum.
Belki de seni kendime saklamak istediğimdendir. Şu çok beğendiğin şarkılar vardır hani, kimseye söylemek istemezsin. Kendine kalsın istersin. Anlamını kimse anlamasın istersin o şarkının. O şarkılar gibisin benim için. Nadir, hassas, hoş ve kalıcı.
Uzun parmaklarını masaya tam olarak sırayla vuramamanı izliyorum bazen. Sıkıntıdan elini çenenin altına yerleştirdiğin zamanlar ve o büyük gözlerini devirdiğin anlar. Hepsi yaşantımı renklendiriyor. Gri gördüğüm sahneler, seninleyken en canlı renklere bürünüyor sanki. Hızlanan zaman algım yavaşlıyor, ve ben o anların tamamının tadını çıkarıyorum.
Bana kızıyorsun hani, saçma salak resimlerini çektiğimde... Onları çekiyorum, çünkü o anları unutmak istemiyorum. Ne bir hafta sonra, ne bir yıl, ne seksen yıl. Her baktığımda aklıma kazınsınlar istiyorum, kazınıyorlar.
İskenderi ağzına tıkarken bile sevimli buluyorum seni. Gülüşünü dinlemek hoşuma gidiyor. Tonlamalarının titreşimlerini tüm damarlarımda hissediyorum konuştuğunda.
Kelebek... Kelebek... Gülümsetiyor ve aynı anda ağlatıyorsun beni. Sıcaklığın huzur verirken o sıcaklık silikleştiğinde tedirgin ediyorsun. Sessiz kızgınlıkların vücuduma iğneler saplıyor. Bana bakmayı reddeden gözlerin ruhumu parçalıyor. Ve sonra, ufak bir kikirdemeyle her biri eski haline dönüyor. Beni öldürüp öldürüp diriltiyorsun.
Ama... Ama umrumda değil hiçbiri. Varlığını seviyorum. Her şeyini seviyorum. Lolipopu yiyişini de, insanlara sövüşünü de, ağlayışını da, kızaran gözlerini ve burnunu da, bana göstermediğin ve gösteremeyeceğin nice hallerini de, ölesiye seviyorum.
Var olmana sevindim Kelebek.
Doğmuş olmana sevindim.
Yakınımda olmana sevindim.
Kalbime kapıyı kırarak girmene sevindim.
Beni görünce gülümsediğine sevindim.
Bana kızdığında sevindim.
Kimsenin görmediği beni görmene sevindim.
Sevindim, sevindim ve sevindim. Ve bir gün, senden önce öldüğümde, daha da sevineceğim.
Seni çok seviyorum.
Kalbimi titreten bir sevgi senin bendeki yerin. Muhtaç olduğum bir yakınlık.
İyi ki doğdun Kelebek.
İyi ki varsın.
Pek sevgili alter egon, Double D.*
*= gerçek Double D tarafından Kelebek'e yazılmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Story Of Nobody
Random"Sana geliyorum kelebek. Belki kanatlarım yok ama şu an kafam uçuyor amına koyım."