"Kanka yeter ama sikeceğim artık."
Telefondan iki saniye kafamı kaldırıp sitem eden Nazlı'ya ters ters baktım.
"Yine ne oldu kız?" Dedim gözlerimi devirerek.
"Bütün gündür yatıyorsun hani izin gününde eğlenecektik?"
"Haftanın altı günü çalışıp yalnızca tek gün dinleniyorum, sal beni ne olursun."
Nazlı cevabımdan hiç mutlu olmamış olacak ki, oflayarak yerinden kalktı ve Beyza'nın dolabını kurcalamaya başladı. "Akşam canlı müziğe gidiyoruz kaçış yok." Diyerek üstüme kıyafet atmaya başladı. "Giy şunu."
"Benim yarın işe gitmem gerek, hem Beyza'nın kıyafetleri bana olmaz. Saçmalama lütfen."
"İtiraz yok, valla saçını başını yolarım."
Kafamı hafifçe duvara vurup büyük bir of çektim. "Tamam be!"
Ayağa kalkıp hazırlanmaya başladım, saçlarımı tararken Nazlı'ya göz ucuyla baktım. "6 sene oldu, bu amına koyduğumun saçları omzumdan biraz aşağısına anca geldi."
"Saçların kuaförde orospu oldu da ondan. Her hafta başka çırak boyuyor."
"Usta oldum da ne oldu sanki? Aynen kanka Almanya beni havada kaptı. Çıraklarımın deneği oldum." Çektiğim nahın sesi odanın içinde yankılandı.
"Ayyy cidden, hayatınız çok sıkıcı. Beyzoşu gören yaşadı."
"Bizim röntgenci de ha geldi ha gelecek." Derken saate baktım. "Sana yine hava hoş günde sekiz saat çalışıyorsun, haftasonu tatili de cabası."
"Onu bunu bilmem, bugün dışarı çıkıyoruz."
Biz kavga etmeye devam ederken, çok geçmeden Beyza'nın içeri girmesiyle ona dönmemiz bir oldu.
"Öldüm, öldüm." Beyza'nın saçları birbirine girmiş, kıyafeti dağılmıştı. Göz altlarındaki morluklardan bahsetmiyordum bile. İşi ilk başlarda kolay olsa da, şimdi tam bir cehennem olmuştu.
Nazlı'nın "Otur kız şuraya." demesine kalmadan Beyza kendini çoktan yatağa atmıştı.
"Nazlı dışarı çıkalım diyor." Dedikten sonra uzun bir iç çektim.
"Ne dışarısı Nazlı? Kafayı mı yedin? Öldüm, öldüm diyorum!"
Bir müddet daha gitmemekte ısrar ettikten sonra bir anda kendimizi hazırlanırken bulduk. Beyzayla bir yandan ayakta uyuyor bir yandan da giyiniyorduk. Nazlı'nın bize ne ara makyaj yaptığını fark bile etmedik.
Dışarı çıktığımızda Beyza hâlâ topuklu ayakkabılardan şikayetçiydi. İş yerinde bütün gün ayağını pert ettikten sonra bu şekilde yürüyebilmesi hayranlık vericiydi. Taş zeminin üstünde bata çıka ilerledikten sonra bir şekilde gideceğimiz mekana ulaşmıştık...
''''''''''''''''''''''''''''''''''
"Nazlı burayı çok aradın mı?" Diyerek dans eden Nazlı'ya yaklaştım. Gittiğimiz yer canlı müzikli bir kafe yerine kelimenin tam anlamıyla bardı.
"Nesi var ki buranın?"
"Nazlı kısmetse olura çevirmişler mekanı. Birbirine yavşayan yavşayana, kafayı mı yedin aşkım?"
"Offf Seray, git Beyza'ya bak. İçimi şişirdin yemin ederim."
Nazlı deyince Beyza'yı bir süredir ortalarda görmediğimi fark ettim. "Hassiktir..." Dememle Beyza'yı aramaya çıkmam bir oldu. Karşıma çıkan herkese tek tek çarparak ilerliyor bir yandan da elbisemi düzenliyordum. Bu elbiseyi giymemem gerektiğini Nazlı'ya söylemiştim. Çok geçmeden Beyza'yı bulamayacağımı anlayıp bar kısmına oturdum. "Beyefendi, 165 boyunda kıvırcık sarı saçlı, esmer tenli güzel bir hatun geçti mi buralardan?" Barmen arkasını döndü ve bana 32 diş sırıttı. "Sarhoşsunuz, öyle değil mi?" Nazlı'nın bana verdiği 5-6 bardak içeceğin meyve suyu olmadığını anlatmalıydım... "Konumuz bu değil, lütfen görüp görmediğinizi söyler misiniz?" Barmen arkasını döndü ve bana bir içecek hazırladı. "Birazdan gelir, lavaboya gitmiş olması gerek. Beklerken size hazırladığım kokteyli içebilirsiniz."
"Yok, çok teşekkür ederim. Ben en iyisi kuzenimi bulmaya gideyim. İçeceği lütfen başkasına verin." Ne yapabilirdim ki? Çantam Beyza'da ve yanımda hiç nakit yok.
"Bu hâlde 3 kat çıkabileceğinizden şüpheliyim, içecek de müessesemizden."
Uzun bir iç çekişten sonra en iyisinin beklemek olduğuna kanaat getirdim.
"Buralı mısınız?" diye sordu barmen.
"Ne fark eder?" Dedim iç çekerek.
"Tanıdık geliyorsunuz da, ondan sordum."
"Mahallenin sonunda bir dükkanım var. Gerçi oradan tanıyacağınızı sanmıyorum. Kadın kuaförü."
"Kuaför Seray?"
Bir anda gözlerim fal taşı gibi açıldı.
"Evet." Omuzlarımı silktim ve Beyza'yı beklemeye devam ettim. Tabii o sırada 'müessese' ne verdiyse içtim. Hataydı.
''''''''''''''''''''''''''''''''
Uyandığımda Beyza'nın kedisi Minnoş yüzümü yalıyordu. Genelde beni pek sevmezdi. Suikastimi planladığına yemin dahi edebilirdim hatta. Etrafıma baktığımda Beyza çoktan işe gitmişti, Nazlı ise telefona bakıyordu.
"Günaydın." dedim esneyerek, bir yandan da Minnoş'u üstümden uzaklaştırmakla meşguldüm.
"Saat 2, ne günaydını kız?"
"Hasiktir." Dedim ve hızlıca yerimden kalktım.
"Şu çocuk nasıl?" Nazlı bana telefonunu gösterdi.
"Bu kim lan?" Dedim gözlerimi açmaya çalışarak.
"Dünkü mekandan tanıştım. Avukatmış."
"Bir de talip mi buldun?" Dedim alnıma vurarak, aynı zamanda giyinmeye çalışıyordum.
"Diyene bak, sen Mehmet beyle konuşurken iyi ama."
"Mehmet bey?" Tek kaşımı kaldırdım.
"Barmen." Bir anda aydınlanma yaşadım.
"Beyza'yı bulmak için yardım istiyordum, ne yaptım sanki?"
Nazlı kocaman bir kahkaha patlattı. "Adamın dudaklarına yapışıp, numaranı verdin."
"Ne?!" Aniden yerimden sıçradım. "Şaka yapıyor olmalısın!"
"Yaaa evet, evet." Nazlı hâlâ gülmeye devam ederken telefonumu açtım.
Çıraklardan gelen onlarca aramanın dışında en altta bir de "Selam." mesajı vardı. Evet, şuan intihar için doğru zaman. Numarayı hızlıca engelledim ve Nazlı'nın dalgalarını görmezden gelip dışarı çıktım. Kuaföre vardığımda ortalık birbirine girmişti. Hemen işin başına koyuldum. Ben olmayınca bir Allah'ın kulu bile şu iş yerini idare ettiremiyordu...
''''''''''''''''''''''''''''''''''
Yaklaşık 30 müşteriyle ilgilendikten sonra sigara molası verebileceğim kıvama gelmiştim. Dışarı çıktım ve kendimi koltuğa attım. Kızılay caddesi her zaman kalabalık oluyordu, bugün de bir istisna değildi. Dün ne naneler yemiş olabileceğimi düşündüm, ama kazandığım şey sadece baş ağrısıydı. "Allah kahretsin." Derken ikinci sigarayı yakıyordum. Bu sırada yanıma yaklaşan şahıstan haberdar bile değildim. Bir anda elimden sigaramı aldı ve içine çekti.
"Çok sigara içiyorsun."
''''''''''''''''''''''''''''''''''