1. Kuzeye Kaç!

6 3 0
                                    

    3 yıl önce

   "Kuzeye kaç!"

    Daha hızlı koş.

   "Helin hadi, acele et!"

    Sakinleş ve acele et.

    "Koş!"

   Daha hızlı.



   Nefes nefeseydim, acele etmemiz gerekiyordu. Peşimizdelerdi! Sokakların arasında koşuyorduk. Bir adım gerimde Helin vardı ve daha hızlı olmalıydık, yakalanma şansımız yoktu.

   Dar bir sokak, kalabalık ve sıra sıra dizilmiş dükkanların arasında koşarken oldukça dikkat çekiyorduk. "Helin, hadi. Daha hızlı olmalıyız." Arkama bakmadan koşarken sesimi yanımdaki kıza duyurmaya çalışıyordum. "Sola dön." diye bağırdığı an başka bir dar sokağa doğru yöneldim.

   Helin bana yetiştiği anda kolumu kavradı. Biraz ileride sokağın başında küçük ve şirin bir şekerlemeci dükkanına doğru çekiştirmeye başladı. "Ciddi misin? Burada ne halt yiyeceğiz?" Koşmaktan nefes nefese kalmış haldeydi. Bir eliyle yüzüne yapışan saçlarını geriye doğru atarken "Gel hadi, kurtuluş biletimiz burası" diye azarlıyordu beni. 

   Kurtuluş biletimiz şekerlemeci dükkanı. Şaka yapıyor olmalı.

  "Küçük bir dükkan nasıl kurtuluşumuz olabilir acaba?" Hayır bunu gerçekten soruyordum, oldukça şeker(!) olan bu küçük yapı nasıl peşimizdekilerden bizi koruyacaktı. Bıkkın bir ifadeye büründü yüzü, şaka yaptığımı falan mı düşünüyor? Çünkü ben ciddiyim. Yanımda küçücük kalan bu kıza güvenmekle hata mı yapmıştım acaba? Kesinlikle tam bir fiyaskoydu. 

   "Beni hafife almayı bırakman gerekiyor, cidden." Kızdırmıştım anlaşılan hanımefendiyi. Bakışları kızgınlığını yansıtıyordu ama hayır yüzü fazla tatlıydı. Tıpkı şu şekerlemeci dükkanı gibi. Cidden şeker satan bir dükkandan mı medet umuyorduk biz. Çıldıracağım şimdi. 

   "Yakalanmadan önce girelim şuraya, hadi." Tekrar kolumdan tutup beni dükkana doğru çekiştirdi. İçerisi oldukça kalabalıktı tıpkı sokak ve diğer dükkanlar gibi. Küçük olmasına rağmen basık bir yer değildi burası, oldukça hoş duruyordu hatta.

  Dükkan sahibi yaşlı bir adamdı ve hayır asla tatlı değildi. Gerçekten bu denli nemrut görünürken şeker dükkanı açma fikrine nasıl sahip olmuştu. Yüzümdeki memnuniyetsiz ifade oldukça belliyken bu dükkandaki en alakasız iki kişi kesinlikle ben ve bu adamdık. İkimizinde sert görüntüsü oldukça tezatlık oluşturuyordu çünkü.

   Adamın bizi görmesi ve baştan aşağıya incelemesi sadece birkaç saniye sürmüştü. Tek bir baş hareketi yaparken arka tarafı gösterdi. "Arkaya geçin, acele edin." Kolumda Helin'in elini hissettim. Bakışlarımı ona çevirdiğim anda "Hadi." deyip arka tarafa yöneldi. Hızlı bir şekilde onu takip ediyordum. Buraya daha önce de gelmiş gibiydi. Hayır, kesinlikle gelmişti.

   Bir anda dükkanın içerisinde bir hareketlilik oluştu. Buradalardı. Yakalanamazdık. "Ne halt yiyeceğiz şimdi? Kapana kısıldık." Hızlı hareketlerle rafları incelerken sakin olmamla ilgili bir şeyler zırvalıyordu. Böyle bir durumda nasıl sakin kalabilirdim. Silahım neredeydi?

   Aradığını bulmuş olmalıydı ki hah diye bir ses döküldü dudaklarından. "Çabuk, buradan." Mekaniği çalıştırdığı anda küçük bir bölme karşıladı bizi. Bu da neyin nesi? Neler oluyor burada? Burası basit bir şekerlemeci dükkanından fazlasıydı ve benim bundan şimdi mi haberim oluyordu? Asıl soru bu kız burayı nereden biliyordu?

   İçerideki hareketlilik büyüyordu anlaşılan. Sesler gittikçe çoğalıyordu. Her an yakalanabilirdik. Hayır öyle bir şey olmayacak.

   "Kaç, çabuk ol." Bir dakika ne?

    "Sen gelmiyor musun hadi acele et yakalanacağız."

    Kapıyı kontrol etti, bakışları tekrar bana döndü. "En başından beri sadece senin peşindeler, benim değil. Ayrıca burada kalıp durumu kontrol altına almalıyım. Hadi kaç çabuk. Kuzeye, kuzeye git." Bölmeye doğru beni iterken arka arkaya sıralıyordu cümlelerini.

   "Kuzeye kaç!"

   Bölmenin kapısı yüzüme kapandı. Geriye ise beni karşılayan dar bir koridor vardı ve oldukça da karanlık. Tünelden farksız bu yerde ilerlerken acele etmeye çalışıyordum.

   Nefes alamıyorum.

   Hayır sakinleş, iyiyiz.

   Burası çok karanlık.

   Tamam geçecek, aydınlığa ulaşacağız. Sadece acele etmeliyiz.

   Korkuyorum.

   HAYIR! 

   Kendine gel ve ilerle, devam et. Durma ve sakın arkana bakma.



    Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama bana aylar gibi geliyordu. Hala dar koridorda ilerliyordum. Ara ara kıvrımlı olan bu yolda bir sağa bir sola derken çok uzun zaman geçmiş gibi hissediyordum. 

   Neredeydim ben?

   Bu kıza güvenmek tam bir aptallıktı, gerçekten. 

   Gözlerim artık karanlığa iyice alışmıştı ama nefes alamadığıma emindim. Buradan bir an önce çıkmam lazımdı, nefes nefese kalmıştım. 

   Bir müddet daha ilerledikten sonra cılız bir ışık huzmesi gördüm karanlığın içinde. Sonunda.

   Adımlarım hızlandı ve nefes alışlarım da, sonunda tünelin ucu gözükmüştü. Işığa yaklaştıkça umudum artıyordu. Kurtulmuştum.

   Tünelin ağzı ağaç dalları ve yaprakları ile kapatılmaya çalışılmıştı. Son kalan gücümü tünelin ağzını açmakla harcıyordum. Susuzluk bedenimi esir almıştı.

   Dalları bir kenara çektikten sonra açılan delikten kendimi dışarıya attım. Ormanın derinliklerinde olmalıydım. Her yer ağaçtı ve çoktan hava kararmıştı. Göğü aydınlatan tek şey ise ay ve yıldızlardan ibaretti. 

   Şimdi ne yapacaktım, nereye gitmem gerekiyordu?

   Sahi Helin ne demişti bana?

  "Kuzeye kaç!" 











GÖKYÜZÜNÜN MELODİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin