'Bu kitap benden: Gözlerinin buğusu kristal kalplerinin çatlaklarını örtmeye yetmeyen, dudaklarının durgunluğu ruhlarındaki kargaşayı temsil eden herkese...'
-Azra K.
18 Nisan, 2011
Yağmur Seul'de yeni mevsimin habercisiydi, ilkbahar bütün güzellikleri ve o çok bilinen yağmurları ile beraber gelmişti. Akşam üzeri, güneş henüz yeni yeni yatağını aya bırakırken yağan bu tatlı yağmur: kimisini hüzüne ve melankoliye boğuyor, kimisini ise sonunda bahar geldiği için neşe ile dolduruyordu. Havadaki polenler kimisinin burnunu kızartıyorken, açan çiçeklerden kafalarına taç yapanlar da vardı.
Kalabalık ve aynı monotonlukta akıp giden şehir sokakları inanlarla dolup taşarken kimsenin sağına soluna bakmaya mecali yoktu sanki, herkes bir telaş, bir kaygı içinde yürüyordu evine.
Okuldan çıktıklarını gördüğüm gençler ve çocuklar, sırtlarında bilmem kaç kilo okul çantaları ile, kollarında yakın dostlarıyla güle eğlene yürürken aklımdan durup da onları biraz daha izlemek geçti bir anlığına. Onlara daha uzun bakarsam daha kolay kendimi o yaşlarımda hissederim sandım. Belki derinden gelen bir umut, belki de boş çaba olduğunu bilen aklım durdurdu beni.
Kendimi tanıdık olan, sürekli gelip gittiğim, gözlerimin etrafında olduğum her an üzerinde olduğu bir kitapçının önünde buldum. Camın arkasında raflara dizdikleri reklamlar, indirim posterleri, ve o çok ünlü kitapların arasından bana kaşlarını çatarak bakan, çok tanıdık bir kitap.
21 Mart, 1997
Seul'de Herhangi Bir LiseSınıfın camı buğulanmış, hemen yanında duran çocuk ise parmağının ucuyla oraya bir yıldız çiziyordu. Daha çok kendisini dersten soyutlamaya yemin etmiş, asosyal birisi gibi gözüküyordu ancak tek derdi gerçekten de cama bir yıldız çizmekti. Sadece basit bir yıldız.
"Bay Hwang, derse dönmenizi rica ediyorum." Orta yaşlı kadının kibar ses tonu onu düşüncelerinden ve buğulu camdan ayırdı. Genç çocuk gözlerini öğretmenine çevirdi, sessizce sırasında yayılarak oturmasından kaynaklanan duruşunu düzeltti.
Memnuniyet ile başını sallayan öğretmen dersine kaldığı yerden devam ederken, sınıftaki herkes boğuk ve karanlık sabah havasının verdiği mayışıklık ile uyumamak için ellerinden geleni yapıyordu. Kalabalık bir lisede olacağı gibi, ders sürekli dış etkenlerden dolayı bölünüyordu. Bu sefer de aynısını olmuştu, fakat bu kez kapı çaldıktan sonra sınıfa herkesin tanıdığı matematik öğretmenleri girmişti.
Sınıftaki hanımefendiye bakarak izin istedi, ve ardından sınıfa genç bir oğlanı davet etti. Herkesin meraklı bakışları sürerken, matematik öğretmenleri hem sınıftaki öğretmene hem de öğrencilere bu yeni oğlanın onların yeni sınıf arkadaşı olduğunu söylemişti.
Olduğunca normal, hatta belki olmaası gerekenden daha normal bir karşılamaydı. Sınıftaki öğrenciler aralarında yeni birisi olacağı için pek heyecanlı gözükmüyorlardı, ama onu saygıyla karşılamışlardı. Genç oğlan kendisini kısaca tanıtmış, adının Felix olduğunu söylemişti.
Ardından gözüne kestirdiği boş bir sıraya yerleşip, ders öğretmeninin dersine devam etmesiyle herkes derse geri dönmüştü. Zaten aklı bir karış havada olup, düşünecek başka bir şeyler bulmaya çalışan Hyunjin hariç.
Tam önüne oturan yeni gelen bu oğlanın ense traşına takılı kalan bakışları, kaşlarını çattırdı ona. Çocuğun beyaz teni de merakını uyandırmıştı. Kafaya takacak yeni bir şeyler arıyormuş gibiydi daha çok. Fakat omzunu dürtüp konuşmaya çalışacak kadar istekli miydi bilmiyordu.
Gerçi gerek de kalmamıştı buna pek, ders arasında yeni oğlan arkasına dönüp koca gözleriyle Hyunjin'in suratına afallamış bir şekilde bakınca, kendisini çocuğa 'ne var?' der gibi kaş göz ederken bulmuştu.
"Ayağıma bastın." Felix'in sözleri, hatta daha çok gözleri, Hyunjin'in o gereksiz düşüncelerini yok etmişti.
Uzun olduklarından kendi sırasına bir türlü sığdıramadığı bacaklarını çarşaf gibi etrafa yaydığından, çocuğun öndeki sırasını işgal ettiğini fark bile etmemişti, bırakın çocuğun ayağına basmayı.
Hızlıca ayaklarını kendi sırasına çekip çocuğa büyük ihtimalle istemeden hissettirdiği o belalı çocuk görüntüsünden kurtulmak için tebessüm etti. "Affedersin."
Felix, ani hal ve surat değişiminden kolayca etkilenmiş olmalı ki saf bir gülüş atıp başını sallamıştı. "Önemli değil."
•|•
Merhaba, uzun zaman oldu değil mi? Sizlerle en son ne zaman buluştuğumu hatırlayamıyorum bile. Fakat bu son buluşmamız, en güzeli olacak. Bu kitabı bir hayran kurgu olsun diye yazmıyorum, yanlış anlaşılmasın. Bu kitap birden fazla ruha dokunsun istiyorum. Konuşamayan, çığlıkları duyulmayanlara dost olsun istiyorum.
Sizi seviyorum.
Bu kitap benden kalbi hasta olan herkese.
![](https://img.wattpad.com/cover/371544805-288-k61034.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cry'stal Hearts | hyunlix
FanfictionCamdan kalpler kırılmaya mahkumdur. Ağlayan kalpler ise bir gün susarlar, ağlamayı değil anlamayı öğrenirler çünkü. "Öylesine güzel gözleri vardı ki, camdan yapılmış irisler ve uzun kirpikler... sanki içine baktığımda benim gözlerimden alacağı darb...